Kur'an-ı Kerîm'de evlilik teşvik edilmiş, müminlere iffetlerini korumaları emredilmiş, eşlerinin dışında herhangi bir cinsel tatmin yolu arayanlar haddi aşan kimseler olarak nitelendirilmiştir. Haddi aşmak, Allah'ın çizdiği sınırların dışına çıkmak anlamına gelir. Bundan dolayı Kur'an zina ve livata gibi gayrimeşru
Âyette “zâlimler” için şefâatçi bulunmayacağı bildirilmişti. Burada konuyu daha da netleştirebilmek için Kur’ân’daki zulm kavramına temas etmemiz yerinde olacaktır: Arapça’da zulm kelimesi “bir şeyi asıl yerine değil de başka bir yere koymak”, “haddi aşmak”, “istikâmetten ve asıl maksattan sapmak
Abdestte Haddi Aşmak: ile ilgili hadis. 140- Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden naklediyor: Rasulullah’a bir bedevi gelerek, abdesti sordu. Rasulullah ona abdesti, uzuvlarını üçer defa yıkayarak gösterdi ve şöyle buyurdu. Abdest böyle alınır. Kim benim bu yaptığımdan daha fazlasını yaparsa, kötülük etmiş, hakka
Adaletve adil olmakla ilgili bazı ayet mealleri: Şüphesiz Allah, adaleti emreder, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan yasaklar. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. (Nahl, 16/90 )
HADDİNİ BİLMEK İLE İLGİLİ GÜZEL SÖZLER. Her şeyi bilmene gerek yok haddini bil yeter. Rabbini bilen, haddini bilir. Ali Suad. Mutluluk bile haddini aşarsa azap olur. Seneca. Haddini bilen kimse, helak olmaz. Hz. Ali.
Fast Money. DİNEN AŞIRI GİTMEK VE HADDİ AŞMAK NEDİR ? Günah; akıl sahibi, seçme ve irade ortaya koyma melekesine haiz insanlar ve cinler içindir. Hatasız kul olmaz ve günahsız olanlar sadece meleklerdir. Allah’ın rahmeti tüm bu günahları örtecek kudret ve genişliktedir. Acı ve vahim olan ise günah işlemekten ve sonuçlarından korkmamaktır ki bu artık gaflet veya cehalet değil, zulüm derecesine varan delalet ve hıyanettir. Bu nedenle insan günah işlemekten değil, tevbe etmemekten, pişman olmamaktan ve günahın vebalinden çekinmeden, aşırıya gidip haddi aşmaktan korkmalıdır. Yüce Allah affediciliği kadar günah sahiplerine tevbe ve salih amel için süre vermesiyle de rahmeti bol olandır. Böyle olması, günahkâr zalimlerin tövbesine imkân sağlanması, tövbeye yanaşmazlar ve kötülük üretmeye devam ederlerse zulümleri artsın ve helakleri hak olsun, ayrıca o zalimlere uyanlar belli olsun diyedir. “Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.” Nahl 16/61 Aslen kötü olan vebalden korkmamak ve aşırı gitmek – haddi aşmak olduğuna göre dinen bunların ne anlama geldiğine bakalım. Dinen aşırı gitmek; olması gerekenden fazla zorlamak, fazlasını istemek, sınırları aşmak, haddi bilmemek, hakikati değiştirmeye çalışmak, eziyet ve zulüm üretmek, yanlışa zorlamak, fütursuzca alay etmek ve korkmadan günah işlemektir. Haddi aşmak ise; verilen akıl ve kalp nimetine, iman lütfuna rağmen zalim, cahil ve nankör insanın, Allah’ın sınırlarını vebalden korkmadan aşması, günah ve zulümde aşırı gitmesi, dini reddetmesi, dine yalan söyletenlerle bir olması, hakikate karşı savaş açması, Kur’an emirlerini yok saymasıdır. “Allah, şöyle der “Atın cehenneme, hakka karşı inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!” Kaf 50/24,25 AŞIRI GİTMEK Aşırı gitmenin Kur’an’daki tarifi en başta kötülük ve zulümde ileri giden Firavun örneğidir ki Hz. MUsa as Peygamberin tüm davet ve tebliğlerine, tüm mucizelere ve belalara rağmen Firavun aşırı gitmeye devamla zalimlerden olmuş, gerçeği reddederek batılı egemen kılmaya çalışmıştır. Cümleye eklenen gerçekten’ kelimesi ise bu zulüm ve hadsizliğe yapılan vurgudur, adeta yemindir. “Firavun ve ileri gelenlerinin kötülük yapmaları korkusu ile kavminin küçük bir bölümünden başkası Mûsâ’ya iman etmedi. Çünkü Firavun, o yerde zorba bir kişi idi. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi.” Yunus 10/83 Eski kavimlerin ve helak edilen toplumların ana gafleti de işte bu aşırı gitmek belasıdır ki azıcık medeniyet veya refaha kavuşan toplumların hemen şeytanın ayak izlerini takip ederek sapması ve hadsizliğe müracat etmesi helaklerine sebep olmuştur. Dinleri aynı, kitapları aynıyken, insanların farklı yorumlarla dini kendi çıkarları doğrultusunda yontmak istemesi ise ayetin asıl vurgusudur ve dincilik ile tabir edilen menfaat çatışmalarının özü de budur. “Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.” Al-i İmran 3/19 Oysa Yüce Allah savaşta dahi, öldürme ruhsatında dahi aşırı gidilmesini, eziyet verilmesini istemez, hırs, kin ve öfke ile haddin aşılmasına asla razı olmaz. “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” Bakara 2/190 Ancak maalesef yeryüzünde insan diye gezinen çoğu varlık aşırı gitmekte ve haddi aşmaktadır. “… Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller mucize ve âyetler getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da hâlâ yeryüzünde aşırı gitmektedir.” Maide 5/32 Aşırı gitmek ayetlerde çok sayıda yerde geçer ve aşırılık hem kötülük istikametinde hem de sözde iyilik fanatiklik-yobazlık adınadır. Keza ayetlerin yasakladığı bir diğer husus da kulun kendisi haddi aşmasa bile aşırılığa kaçanlara boyun eğmemesi şeklindedir. Yani günah, haram, haksızlık da aşırı gidenlere itaat dinen yasaktır. “De ki “Ey Kitap ehli! Hakkın dışına çıkarak dininizde aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.” Maide 5/77 “Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.” Kehf 18/28 “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helâl olanlarından yiyin. Bu konuda aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım da kimin üzerine inerse, o muhakkak helâk olmuş demektir.” Ta’ha 20/81 “Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı.” Bakara 2/61 Çoğu aşırı haller ise imana mesafeli olmaktan ve yazık ki nefislere tabi olmaktan kaynaklanır. “Yûsuf, “Benim böyle yapmam, Aziz’in; yokluğunda, benim kendisine hainlik etmediğimi ve Allah’ın, hainlerin tuzaklarını başarıya ulaştırmayacağını bilmesi içindi” dedi. “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.” Yusuf 12/52,53 Firavun misalinde olduğu gibi aşırılık hali, yalancılık ile aynı cümlede kullanılarak gerçeği saptırmanın, hatta gerçekten şüphe etmenin de haddi aşmak olduğu vurgulanmıştır ve böylelerinin durumu kötü yola mahkûm olmaktır. “Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü’min bir adam şöyle dedi “Rabbim Allah’tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi. Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez.” Mü’min 40/28 “Andolsun, daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti de, onun size getirdikleri hakkında şüphe edip durmuştunuz. Daha sonra o ölünce de, “Allah, ondan sonra aslâ peygamber göndermez” demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle saptırır.” Mü’min 40/34 Ayetlerin bunca yasak ve tembihine de paralel olarak aşırı gitmenin dindeki cezası cehennemlik olmaktır ki buna aşırı gidenler ve aşırı gidenlere boyun eğenler dahildir. “Şüphe yok ki sizin beni tapmaya çağırdığınız şeyin ne dünya ne de ahiret konusunda hiçbir çağrısı yoktur. Kuşkusuz dönüşümüz Allah’adır. Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir. Size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.” Mü’min 40/43,44 Yine de Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez ve kul her daim tevbe edebilir. Lakin bu tevbe şartlara bağlı olmamalı, tevbeye güvenip günahlar üst üste yığılmamalı, tevbe nasuh yani içten olmalıdır. Dahası riya ve gösterişe bezenmiş çakma tevbelerin sahibine faydası olmadığı gibi dinle, iman sahipleriyle alay etmenin verdiği ceza ve mesuliyeti de vardır. “De ki “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Zümer 39/53 HADDİ AŞMAK Haddi aşmak, aşırı gitmekle hemen hemen aynı manada kullanılan bir yüklemdir ve aşırılıktan da fazlası görünümündedir. Haddi aşmak tevazuyu terk, sınırları inkar, vebal ve sorumlulukları reddetmek manasınadır ki bunun ucu sınavı inkara, ahireti umursamaya kadar gider ve bu akıbetleri kapkara eden bir beladır. Allah ise usul usul, sessiz ve gösterişsiz, tevazu ve alçak gönül ile yapılan duaları nasıl severse, kulları da öyle sever. Cümleyi tersten okursak, Allah kibirli yalancıları, aşağılayan servet şımarıklarını hiç ama hiç sevmez. Tabi bunlara güç ve destek veren, onlarla bir olanları da. “Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” A’raf 7/55 Haddi aşmanın, sıradan günahlardan öte ve kahredici olduğunu ayetlerden anlıyoruz ki eşcinsellik, sapıklık, bozgunculuk, zulüm, yalan ve iftira bunlara örnektir. Keza sıkışık anlarda Allah’a sığınıp, refaha erince Allah’ın adını dahi unutanlar, ayetlerin haddi aşanlar olarak tanımladığı kimselerdir. “Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.” A’raf 7/81 “İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş hoş gösterilmiştir.” Yunus 10/12 Günahkarların değil ancak haddi aşan, aşırı gidenlerin kalpleri mühürlenmiştir ve inkar eden, helake müstahak olan bu gafillerin artık kurtuluşları sadece Allah’ın rahmetine bağlıdır. “Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz.” Yunus 10/74 “Haddi aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.” Ta’ha 20/127 “Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları ise helâk ettik.” Enbiya 21/9 Haddi aşanlara kişi bazında Kur’an’ın verdiği örnek Firavun’dur. Ayetlerde 74 ayrı yerde geçen Firavun, inkârı, yalan ve iftiraları, şirki, mucizeleri reddedişi, din adamlarıyla servet sahiplerini yanına çekişi, Peygamberi yalanlayışı, işkence ve zulümleri vb. gafletleri nedeniyle haddi aşan aptallara gerçekten güzle bir örnektir. Bu cesaret ile sadece bilmemekten değil, dünya servetlerine güvenip, rızkı kendisi kazandı sandığındandır. Oysa hesap haktır ve bu dünyada sahip olunan her şey sınav içindir. “Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun’dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.” Duhan 44/30,31 Firavun gibi kötülüğü emreden ve günaha, kibre, şirk’e zorlayan haddi aşmışlar için, haşa, Allah’a sövmek dahi mümkündür. Zaten Allah’a, dine ve Kur’an’a, Hz. Peygamber’e yalan söyletmek de aslen küfürdür ve mü’mine düşen bu kimseleri günahlarıyla baş başa bırakıp imana dönmek ve tevbe etmektir. “Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.” En’am 6/108 Haddi aşmanın aıl manası ise din adına nefse uyarak hüküm verme-koyma gafletidir ki helal-haram belirleme bunlardan sadece birisidir. Bu durum dahi Allah’ın azabına mahkum olmak demektir. “Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir. Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden halkı saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir.” En’am 6/119 “Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri kendinize haram etmeyin ve Allah’ın koyduğu sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” Maide 5/87 Haddi aşanların küfrü, gafleti, hatta işkenceleri dahi imanlı kulları onlarla aynı şeyleri yapmaya sevk etmemelidir. Aksine mü’minler öğüt vermek, nasihat etmek, tevazu ve hoşgörü ile öğretmek ve örnek olmakla mükelleftir. Kimse kimseye bakıcı, sahip veya kimseden sorumlu değildir. Dinde zorlama yoktur ve din tebliğ – davetten ibarettir. Yapan yapar, yapmayan sonucuna katlanır. Bunun aksine o zulüm ve işkencelerin aynısıyla karşılık vermek bir mazeret veya hak değil, aynen zulümdür ki yanlıştır. O halde doğrusu sükuneti korumak ve Allah’a güvenmeye devam etmektir. “Ey iman edenler! … Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva Allah’a karşı gelmekten sakınma üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” Maide 5/2 Ayetlerin ifadesiyle haksızlık, adaletsizlik, hile, tuzak, fesat, hırsızlık gibi hallerin tamamı haddi aşmaktır. “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah’a pek kolaydır.” Nisa 4/29,30 Kısaca ayetlerde emredilen emir ve yasakların yani sınırların her biri farz mahiyetindedir ve bunları aşmak, çizgiyi geçmek, vebalinden korkmamak, şefaate güvenmek, sahte tevbelerle kurtulunacağını sanmak yanlış ve batıldır. “Verdikleri sağlam sözü yerine getirmemeleri sebebiyle “Tûr”u üzerlerine kaldırdık ve onlara, “Tevazu ile kapıdan girin” dedik. Yine onlara, “Cumartesi yasakları konusunda haddi aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.” Nisa 4/154 Çare, deva ve doğru olan ise sadece Kur’an’dadır. Ve Yüce Allah o kadar rahmet ve merhamet sahibidir ki azmış, sapmış, haddi aşmış ve aşırı gitmekten çekinmeyen hale gelmiş toplumlardan dahi merhametini esirgemez, rahmetinden mahrum bırakmaz. Lakin böyle olması, azmışların doğru yaptığından değil, Rabbimiz Allah’ın sınırsız rahmetinden dolayıdır. Acı olan ise günahlarımızın o kadar çoğalmış olmasıdır ki Yüce Allah bizleri haddi aşmış olmakla suçlamaktadır. “Hâ Mîm. Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık. Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta Levh-i Mahfuz’da mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle doludur. Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le Kur’an’la sizi uyarmaktan geri mi duralım?” Zuhruf 43/1-5 Aynen aşırı gidenler bahsinde olduğu gibi Yüce Allah, haddi aşanlara da itaat etmeyi ve boyun eğmeyi yasaklamıştır ki buna uymayanlar haddi aşanlarla aynı tarafta demektir. “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” Şu’ara 26/151,152 Hayat ve beşeri meşgaleler içinde insanlar çoğu zaman gruplara, farklı görüşlere ayrılır ve fakat bu doğruyu bulmak maksatlı olmalı, bölünme anlamı taşımamalıdır. Keza bu farklılık ve ayrılık bir husumete sebep olmamalı, kin ve nefreti körükleyenlerin, fitne ve fesat üretenlerin gemilerinden hemen inilmeli, haddi aşanlar terk edilmelidir. Ne zaman ki haddi aşanlar hatasını anlar ve yeniden Allah yoluna döner, bu kez affetme ve unutma sırası iman sahiplerindedir ve artık tevazu ile hoşgörü zamanıdır. Bu gayret ve anlayışın adı ise adalettir, hakları yerine koymaktır. Yine tersten okursak Allah adaletsizlik yapanları, haddi aşanları, kin güden fesatçıları, hakka karşı olanları, fitne-fesat üreten yalancı iftiracıları asla sevmez. “Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer Allah’ın emrine dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve onlara adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.” Hucurat 49/9 Nihayet insanlar, belli süre için yeryüzüne doğurtulmuş, imtihana tabi varlıklardır. Allah dilerse tamamnı bir saniyede yok eder ve yerine yenilerini getirir. Bu dünya süslü bir oyun ve sınav alanından başka bir şey değildir. Buradaki süsler ve tüm yaratılanlar ise fani, yani ölümlüdür. O halde baki olan sadece Allah’tır, zengin olan O’dur, kimseye muhtaç olmayan O’dur. İnsan ise önce Allah’a ve sonra imana, dine, Kur’an’a, kendisine doğrunun gösterilmesine, affedilmeye, rızık verilmesine muhtaç olandır. Bu sebeple insan, bu sonsuz kudret karşısında haddi aşmak ve aşırı gitmek bir yana tevbe ile Rabbine yönelmesi, aşırılık ve haddi aşmaktan vazgeçmesi gerekendir. Yani insan yanlıştan ne kadar erken dönerse o kadar kardadır. “Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır. Eğer Allah dilerse, sizi giderir ve yeni bir halk getirir. Bu, Allah’a göre zor bir şey değildir.” Fatır 35/15-17 Son söz; dünya üzerinde yaşananlara bir de haddi aşmak ve aşırı gitmek penceresinden bakarsak o kadar yanlış ve aşırı giden görürüz ki helake mahkûm olduğumuzu kolayca anlarız. Bu gaflet sahipleri fitne ve fesatla, yalan ve iftirayla o denli haddi aşarlar ki bereket ve huzur külliyen ortadan kalkar. Hak, adalet çatırdar, gerçek titrer, masumiyet zarar görür. Bu ise zulüm ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaktır ve bunun cezası da ebedi cehennem yurdudur. Böylelerinin ıslah olmaz halleri ise elbette hem kendileri ve hem de başkaları için ayrı bir sınavdan ibarettir. Çünkü Yüce Allah’ın verdiği süre tevbe veya o bozgunculara uyacaklar belli olsun diyedir. İşte haddi aşmamak, aşırı gitmemek tam olarak budur, sınırlara uymak, gerçeğe sadık kalmak, Allah’ın sınırlarına riayet etmeye gayret etmektir. Ötesi? Ötesi … ve zıddı helaktir, helake mazhar olmaktır, ebedi cehennem ateşlerine razı olmaktır. Din Kur’an’da, deva, çare, doğru ve mutlak olan sadece Kur’an’dadır. Allah kimseyi doğru yoldan ayırmasın, doğru yoldan çıkanlarla aynı gemiye bindirmesin. Amin!
“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” A’raf 7/55 Dinen haddi aşmak nedir HADDİ AŞMAK VE CEZASI; En Yüce din İslâm’da Cenab-ı Hak bizler için en güzel ve en iyisini buyurmuş, cömertlikte de kötülükte de aşırıya kaçmamamızı, abartı ve gösterişten uzak durmamızı buyurmuştur. Bu haliyle dinimiz tevazu ve hoşluk dinidir. İmani ve ibadeti hatta ahlaki konular içinde hiçbir kul hatasız ve günahsız değildir. Çünkü günlük yaşamda ister istemez küçük günah ve hatalar bizlere mahsustur ve günah işlemek bu yüzden büyük bir yıp değildir. Hatta Yüce Allah bazı zorunlu hallerde men ettiği şeylerin bile yapılmasına rıza göstereceğini bildirmiştir. Sözgelimi haram sayılan etleri yemeyi zorunluluk halinde ama sadece açlık giderecek kadar ve samimiyetle olmak şartıyla yemeyi haram kılmamıştır. Bu haliyle İslam’da bazı zaruretler mahzurları ortadan kaldırır. Haddi aşmamak kaydıyla bazen zaruret miktarınca, yasak bir iş işlenebilir. Burada kilit nokta zorunluluk ve iyi niyettir. Suistimal noktasına gelindiği takdirde ise ceza kaçınılmaz olandır. Kur’an’da; “Cibt”, put, sihirbaz, kâhin, Allah’ın haram kıldığı her şey ve Allah’tan başka tapılan her şey demektir. “Tâğût” ise sözlük anlamıyla haddi aşan demektir. Kur’an’da kullanıldığı şekliyle kelime, “şeytan”, “nefis”, “putlar”, “sihirbaz” gibi çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Kısaca cibt ve tâğût, insanları azdıran, saptıran şeylerin hepsini ifade eder. Küçük günahları işlemek, hatta haram şeyleri zaruret halinde yemek bile Allah’ın affediciliği ile müsaade alına alınmışken haddi aşmak özellikle haram ve günah konusunda ortaya çıkan en tehlikeli durumlardandır. Haddi aşmak sınırı aşmak, başkasının hak ve sınırını ihlal etmek, kötülükte ısrar etmek ve ileriye gitmek, fenalıkları alışkanlık haline getirmektir ki ilk haddi aşan İblis’tir. Bu nedenle haddi aşmak tagut diye tanımlanmış ve genelleştirilmiştir. “Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.” A’raf 7/13 Haddi aşmak iyilik ve cömertlikte de yalakalık ve gösteriş sınırına yaklaştığı için aynıdır, fenalıkta da. “Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” A’raf 7/55 “Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun’dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.” Duhan 44/30,31 Yüce Allah küçük ve hatta büyük günahların bir kısmı için tövbe kapısını hep açık tutarken haddi aşmak konusunda azap buyurmaktadır. “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah’a pek kolaydır.” Nisa 4/29,30 “Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Ölçüde haddi aşmayın. Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.” Rahman 55/7-9 “Verdikleri sağlam sözü yerine getirmemeleri sebebiyle “Tûr”u üzerlerine kaldırdık ve onlara, “Tevazu ile kapıdan girin” dedik. Yine onlara, “Cumartesi yasakları konusunda haddi aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık. Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı başlarına türlü belâlar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir, tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar.” Nisa 4/154,155 Haddi aşmak Allah’ın yasaklarına cüretle karşı koymak anlamına geldiği için ve günahtan korkmamak hatta isyan manası taşıdığı için bu işi yapanların Allah’ın rahmetinden nasibi yoktur. “Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri kendinize haram etmeyin ve Allah’ın koyduğu sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” Maide 5/87 Haddi aşmak veya aşmamak nefsin bir zorlamasıdır ve bizler için imtihanın sorularından biridir. “Ey iman edenler! Andolsun, Allah sizleri, ellerinizin ve mızraklarınızın erişebileceği avlar ile elbette deneyecek ki, görmediği hâlde kendisinden korkanı ayırıp meydana çıkarsın. Kim bundan bu açıklamadan sonra haddini tecavüz ederse, ona elem dolu bir azap vardır.” Maide 5/94 “Allah dileseydi ortak koşmazlardı. Biz seni onların başına bir bekçi yapmadık. Sen onlara vekil onlardan sorumlu da değilsin. Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.” En’am 6/107,108 Herşeyi gören, bilen, duyan Allah nefislerin tek sahibi olduğundan haddi aşanları da en iyi bilendir. “Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir. Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden halkı saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir.” En’am 6/119 Haddi aşanlar kimdir denildiği zaman cevap yine Kur’an’dadır. Eşcinsellik, hırsızlık, imansızlık, yalancılık, hile, yolsuzluk, hayasızlık, aldatma, zulüm, cinayet gibi fenalıkları yapıp bunlarda sayısal ve nicelik olarak aşırıya gidenlerdir. Yani çok defa tekrar edenler, günahtan çekinmeyenler ve o günahı; zevkle, hayvani duygularla, Allah korkusu olmadan sıradan bir şeymiş gibi hatta işkence boyutuna varacak şekilde işleyenlerdir. “Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti “Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz? Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.” A’raf 7/80,81 “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.” Şu’ara 26/165,166 Allah yasaklarına karşı koyanlara bile rahmet ederken haddi aşanlara cehennemi vadetmiştir. Bu dünyada da ahirette de onlara kalıcı azap vardır. “Ey Muhammed! Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi yasağı konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları diğer günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk.” A’raf 7/163 “Onlar şöyle dediler “Biz suçlu bir kavme Lût’un kavmine, üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.” Zariyat 51/32-34 Haddi aşanlar, nefisleri o işi güzel gösterdiğinden, kalpleri mühürlendiğinden ve gözleri kör edildiğinden yaptıklarının çoğu zaman farkında olmazlar ve sakınca görmezler. Oysa Rabbin azabı çetin ve şiddetlidir. “İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş hoş gösterilmiştir.” Yunus 10/12 “Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz.” Yunus 10/74 “Peygamberleri, onlara dedi ki “Biz ancak sizin gibi birer insanız. Fakat Allah, kullarından dilediğine peygamberlik nimetini bahşeder. Allah’ın izni olmadıkça, bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil. Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.” İbrahim 14711 “Haddi aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.” Ta’ha 20/127 Helak edilen toplumların helak sebebi ahlaksız veya imansızlık yapmaları kadar bu günah ve isyanlarda aşırıya gitmeleri, haddi aşmalarıdır. “Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları ise helâk ettik.” En’biya 21/9 İslam dini kolaylıklar dinidir. Eş ve cariyeler konusunda da durum aynıdır. Ama bu kolaylıkların ötesine geçip heves ve arzularına gem vuramayanlar bahsedilen haddi aşanlardandır. “Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı öderler. Onlar ki, ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.” Mü’minun 23/1-7 Haddi aşanlara itaat etmemek Allah’ın emridir. Bu madde zulüm ve şirk yolundaki günah batağına düşmüş ve Allah’tan korkmayan münafıkların hepsi için geçerlidir. Allah ile aldatanlar, dinciler, yobazlar, Allah’ın ayetleriyle dalga geçenler, zulmeden ve hak yiyenler, adaletle hükmetmeyenler, dine yalan söyletenler, dini çıkar sağlama aracı görenler hep bu maddedendir. “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” Şu’ara 26/151,152 Şairlere uyanların haddi aşan azgınlar olmasını Peygambere şair yakıştırması yapanları, şiir ile ayetlerle dalga geçenleri, Kur’an’ı uydurma bir edebiyat eseri kabul edenleri, şiir ile bir hakkı bir batılı yeğleyenleri anlamak lazım gelir. Yoksa modern anlamda masum maksatlarla yazılmış şiiri, bir bilim dalı farz edip icrasında sakınca yoktur diye telaki etmek gerekir. Unutulmamalıdır ki ameller niyetlere göredir. Niyet kötüyse ve İslam dini aleyhineyse türü ve adı ne olursa olsun günahtır. “Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar.” Şu’ara 26/224 Haddi aşan kafirler topluluğunun yeri cehennemdir. “Allah, şöyle der “Atın cehenneme, hakka karşı inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!” Kaf 50/24,25 Haddi aşan Müslüman biri veya bir topluluk ta olsa diğer mü’minlere düşen mazlumun yanında yer almak ve zulmeden, haddi aşan tarafa pes ettirene kadar saldırmaktır. “Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer Allah’ın emrine dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve onlara adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.” Hucurat 49/9 Haddi aşan kişi ve topluluklar Yüce Allah tarafından malumken diğer kulların ve toplumların hürmetine Kur’an nuru tüm dünyayı aydınlatmaya devam edecektir, etmektedir. Çünkü Allah o haddi aşanlar hakkında kararını zaten çoktan vermiştir. Onları yaşatmaya devam ederken denediği ve imtihan ettiği kullar o haddi aşana isyana dalıp uyacak veya Allah’ı anıp uymayacak olan bireylerdir. “Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le Kur’an’la sizi uyarmaktan geri mi duralım?”Zuhruf 43/5 Her konuda istişare etmek ve yardımlaşmak esasken Yüce Allah kötülükte ve haddi aşmada yardımlaşmamayı emretmektedir. Nefsin, heves ve arzuların kin ve nefret duygusu ile haddi aşmaya, zulme zorladığı insanlar takvadan uzak, düşmanlık üzerine yardımlaşan münafıklardır. “Ey iman edenler! Allah’ın koyduğu din nişanelerine, haram aya , hac kurbanına, bu kurbanlıklara takılı gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınızda isterseniz avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva Allah’a karşı gelmekten sakınma üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” Maide 5/2 Son söz; iyilikte yalakalık, riyakârlık, aldatma ve gösteriş boyutunda haddi aşmak güzel bir alışkanlık değildir. Kötülükte ise haddi aşmak isyan etmek, günahta çekince görmemek, İblis gibi Yüce Allah’a karşı gelip O’ndan korkmamaktır. Haddi aşanlara karşı yapılması gereken mazlumun yanında yer almak, haddi aşanlar savaşmaktır. Yok, haddi aşanla veya haddi aşmakla alakalı yardımlaşıldığı anda yapan da yapana destek verip yardım eden de haddi aşan olur ve tümünün yeri cehennemdir. Çünkü Allah küçük, büyük her şeyi affeder. Ama kendisine ortak koşulmasını ve kendisinden korkulmamasını asla affetmez. Sonsöz; hatasız, günahsız kul olmaz. Mesele ibret alıp terketmek, şefaat için tövbe kapısından içeri girebilmektir. Bu yapılmaz ve günahta ısrar edilirse bunun adı artık günah olmaz isyan olur ve Allah’a sadece İblis ve soyu isyan eder. İmanı kaybetmemek için Allah’ın sınırları içinde yaşamak ve haddi aşarak isyana düşmemek gerekir. “Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir. Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden halkı saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir.” En’am 6/119
İyilik ve Yardımseverlik Üzerine En güzel Anlamlı Özlü Sözler Mesajlar ve Yazılar Başkasına yararı dokunan insan en kusursuz insandır Sophokles iyilik ile ilgili güzel sözler Sayfanın Konusu ,İyilik ve yardımseverlik ile ilgili hadisler,İyilik ve yardımseverlik ile ilgili hikaye,Yardımseverlik ile ilgili sözler,İyilik ve yardımseverlik ile ilgili şiirler,İyilik ve yardımseverlik ile ilgili ayetler,doğruluk ile Ayetler Bir kör bir köre yol gösterirse ikiside çukura yuvarlanır Matthew Henry Dostuna da, düşmanına da yardım et, çünkü o zaman dostunla daha yakın dost, düşmanınla da dost olursunClebul Eğer hür bir toplum sayıca daha çok olan fakirlere yardım edemezse, sayıca az olan zenginleri de kurtaramazJohn Kennedy Her yardım, cennete doğru bir basamaktır HWard Beecher Herkes ötekisine yardım etseydi, herkesin işi yapılmış olurdu Erner Erchenbach Işık yapmanın iki yolu vardır ya kandil olmak, ya da yansıtan ayna… Edith Warton İnsan, dostlarının acılarına, onlarla bir olup ağlayıp sızlamakla değil, yardım ve bakım ile katılmalıdır Epukuros İnsanın en iyi yardımı kendi kendisine yaptığı yardımdır Goethe İnsanlar, birbirlerine yardımdan el çektikleri gün, insanlık yok olur, karşılıklı dayanışma olmazsa toplumlar olmazWalter Scott İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın Maide Suresi, 2 Küçüklerin yardımı olmaksızın hiçbir büyüğün başarıya ulaştığı görülmez Bu, ne küçüğü büyütür, ne de büyüğü küçültür Cemil Sena Sevmek fiilinden sonra gelen dünyanın en güzel fiili yardım etmektir V Suttner Size yapılan en ufak bir yardımı sakın unutmayınız, yaptığınız en büyük yardımı ise hiçbir vakit hatırlamayınızChilon Yardımlar tıpkı çiçek gibidir, ne kadar taze ise insanları o kadar memnun eder Chillon iyilik ve yardımseverlikle ilgili en güzel hikayeler İyilik ve Yardımseverlik ile ilgili Hikayeler İskoçya’da adı Fleming olan yoksul bir çiftçi yaşıyordu. Bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor, yardım istiyordu. Çiftçi, çocuğu bataklıktan çıkardı, ölümden kurtardı. Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli biri indi… Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak kendini tanıttı ve “Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum” dedi. Yoksul ve onurlu Fleming, “Kabul edemem” diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada kapıda çiftçinin küçük oğlu göründü, “Bu senin oğlun mu?” sorusuna çiftçi gururla, “Evet!” dedi. Kurtarılan çocuğun babası, “Gel seninle bir anlaşma yapalım” dedi. “Oğlunu bana ver, iyi eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa, ileride gurur duyacağın bir kişi olur.” Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu iyi bir eğitim gördü. Londra’daki St. Mary’s Hospital Tıp Fakültesi’nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını Pensilin’i bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu. Bir süre sonra, aristokratın oğlu zatürreeye yakalandı. Onu ne mi kurtardı? iyilik ile ilgili anlamlı sözler Yardım Severlik İle İlgili Anlamlı Sözler Başkasına yararı dokunan insan en kusursuz insandır. Sophokles Bir kör bir köre yol gösterirse ikiside çukura yuvarlanır. Matthew Henry Dostuna da düşmanına da yardım et çünkü o zaman dostunla daha yakın dost düşmanınla da dost olursun. Clebul Yardım etmekle ilgili sözler Eğer hür bir toplum sayıca daha çok olan fakirlere yardım edemezse sayıca az olan zenginleri de kurtaramaz. John Kennedy Her yardım cennete doğru bir basamaktır. Beecher Herkes ötekisine yardım etseydi herkesin işi yapılmış olurdu. Erner Erchenbach Işık yapmanın iki yolu vardır ya kandil olmak ya da yansıtan ayna… Edith Warton İnsan dostlarının acılarına onlarla bir olup ağlayıp sızlamakla değil yardım ve bakım ile katılmalıdır. Epukuros İnsanın en iyi yardımı kendi kendisine yaptığı yardımdır. Goethe İnsanlar birbirlerine yardımdan el çektikleri gün insanlık yok olur karşılıklı dayanışma olmazsa toplumlar olmaz. Walter Scott İyilik etmek fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın. Maide Suresi2 Küçüklerin yardımı olmaksızın hiçbir büyüğün başarıya ulaştığı görülmez. Bu ne küçüğü büyütür ne de büyüğü küçültür. Cemil Sena Sevmek fiilinden sonra gelen dünyanın en güzel fiili yardım etmektir. V. Suttner Size yapılan en ufak bir yardımı sakın unutmayınız yaptığınız en büyük yardımı ise hiçbir vakit hatırlamayınız. Chilon Yardımlar tıpkı çiçek gibidir ne kadar taze ise insanları o kadar memnun eder. Chillon iyilik ve yardımseverlik ile ilgili şiirler İyilik ve Yardım Severlik İle İlgili Anlamlı Şiirler İsminin açıklanmasını istemeyen Bir yardımseverim ben Bensiz günaydınları Bağışlıyorum sana Sence çok büyük Bu yaptığım Ama ne sen tanıyorsun beni Ne de başkaları biliyor gerçek kimliğimi Her zaman bağışlanan Kazanıyor bir şeyleri Ve devamlı unutuluyor Yapılan bağış ardından Bağış yapan birileri Bensiz günaydınları Bağışlıyorum sana Sen de unut beni Daha öncesinde bağışladığım her şeyi Tıpkı avuç içinde sunduğumda sana savunmasız kalbimi Elinin tersiyle itip nankörlük ettiğin gibi… İyilik ve Yardımseverlik ile ilgili Ayetler 244 – İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab Tevratı okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? 258 – Hani bir zamanlar “Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve “hıtta” bizi bağışla! deyin ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız” dedik. 283 – Hani bir vakitler İsrailoğulları’ndan şöylece mîsak kesin bir söz almıştık Allah’dan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek,namazı kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz. 2112 – Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah’a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller. 2177 – Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitabave bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır. 2189 – Sana hilâllerden soruyorlar. De ki Onlar insanlar için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyiliğe eren, kötülükten korunan kimsedir. Evlere kapılarından gelin, Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz. Doğruluk ile ilgili ayetler Eğer kulumuza Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın ve bunu ispat edin. Bakara Suresi 23. Ayet De ki “Eğer iddia ettiğiniz gibi Allah katındaki ahiret yurdu cennet diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!” Bakara Suresi 94. Ayet Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki “Eğer doğru söyleyenler iseniz iddianızı ispat edecek delilinizi getirin.” Bakara 111. Ayet Allah şöyle diyecek “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır. Maide Suresi 119. Ayet Yoksa, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? De ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.” Neml Suresi 64. Ayet Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım. Kasas Suresi 5. Ayet
İsraf, gereksiz harcama, gereksiz tüketim, savurganlık ve tutumsuzluk anlamına gelir. Sahip olduğumuz bir şeyi dünya ve ahiretimiz için faydası olmayacak şekilde saçıp savurmak demektir. İsraf, haddi aşmak, Rabbimizin çizdiği sınırların dışına çıkmak olarak da açıklanır. Rabbimiz bizlere israf hakkında neler emreder, buyurun Kur’an’ın ayetlerine bakalım “Ey Âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” A’raf, 31 En çok bildiğimiz ayet olmasına rağmen ülkemizde, akrabalarımızda ve bazen de ailemizde ciddi bir şekilde müsriflik yapıldığına şahit oluyoruz. İnsanların arasında yaygınlaşan bu israf bizleri biraz düşündürürken Allah’ın sevmediği kişiler arasında olma düşüncesi de bizi korkutmalıdır. “Asmalı, asmasız üzüm bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı günde hakkını zekât ve sadakasını verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” En’am, 141 Dinimiz bize iktisatlı olmayı öğretir. Kazanılan malın nasıl ve nerede harcanması gerektiğini belirtir ve bunların verilmesinde de sınırlar koyar. Zengin ve fakir arasında oluşan maddi ve manevi hoşnutsuzluğu zekât ve sadaka ile giderir. “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya hakkını ver; fakat malını israf ederek saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” İsra, 26-27 “Onlar harcadıklarında ne israf eder ne de eli sıkı davranırlar; bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” Furkan, 67 Rabbimiz bize vasat olmamızı emreder. Aşırı davranışlar hoş karşılanmamıştır. Sürekli saçıp savurmak, değer ve kıymet bilmemek şükürsüzlük olarak tanımlanır. Şükretmeyen insan kibre doğru ilerler ve birçok nefsani hastalıklara duçar olur. “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin; eğer kendisine kulluk ediyorsanız.” Bakara, 172 “Allah’ın sana verdiğinden ahiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma! Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” Kasas, 77 Haddi aşmak, bozgunculuk yapmak, insanın kendisini tüketmesidir. İnsan kendine karşı da müsriflik eder. Günaha dalması, boş ve malayani işlerle meşgul olması, kendini tanıyamaması, varoluş gayesini bilememesi, zamanını iyi değerlendirmemesi de müsriflik olarak tanımlanır. “De ki Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” Zümer, 53 “Rabbimiz! Bütün işlerimizdeki israfımızı, ölçüsüzlüğümüzü, cahilliğimizi, hatalarımızı ve bizden daha iyi bildiğin her türlü kusurumuzu bağışla! Ya Rabbi! Ciddi ve şaka yollu yaptığımız yanlışlarımızı, bilerek ve bilmeyerek işlediğimiz günahlarımızı affeyle!” Müslim, Zikir, 70
NamazBiz sayfamızda sayfa konusu Haccın Fazileti ve Hikmetleri ayrıca Hac,belli zamanda, belirli yerleri özel bir şekilde ziyaret etmek ayrıca İslâm şartlarının beşincisi hac’dır. Hac Nedir Bakınız Hem Mal, Hem de Beden İle Yapılan İbadet Hac vazifesi böyle bir ibadettir. Haccın Fazileti Sevabı Nedir Hac, İslâm’ın farz kıldığı temel ibâdetlerdendir. Farz İbâdetleri yapanlar sevap kazanırken terk edenler de günaha girerler. Bu genel prensip yanında ayrıca hac ibâdetinin fazileti hakkında Hz. Peygam-ber’den çeşitli hadisler rivayet edilir. Bu hadislerden bazıları şunlardır Hac İle İlgili Hadisler Ayetler “Kim cinsî hayattan uzak durarak ve yoldan çıkmaksızın günah işlemeden Allah için haccederse annesinden doğduğu gün gibi döner”.[1] “Usulünce yapılan haccın hacc-ı mebrûr karşılığı cennetten başkası değildir”.[2] “Hac ile umreyi peşpeşe yapınız. Körük ateş; demirin, altının ve gümüşün pasını giderdiği gibi onlar da fakirliği ve günahları giderir. Usulünce yapılan haccın karşılığı cennetten başkası değildir”.[3] “Allah’a gidenler üçtür Savaşan, hacceden ve umre yapan”.[4] “Yaşlının, küçüğün, zayıfın ve kadının cihadı hac ve umredir”.[5] “Hac, öncesini yıkar {önceki günahları ortadan kaldırır”.[6] “Allah’ın cehennemden azad etmesi hiçbir gün, arefe günündekin-den daha çok olmaz”.[7] Hz. Peygamber “Amellerin hangisi daha faziletlidir?” sorusuna önce “Allah’a ve Peygamberine İman” diye cevap vermiş, “Sonra hangisi?” denince “Allah yolunda cihat” demiş ve “Sonra hangisi” denince de “Hacc-ı mebrûr gereği gibi yapılan hac” buyurmuştur.[8] Bir gün Hz. Aîşe, Hz. Peygamber’e “Cihadı en faziletli amel sayıyoruz. Biz cihat etmeyecek miyiz?” demiş, o da “Sizin için en faziletli Cİhat, mebrûrdur” buyurmuştur.[9] Haccın Fazileti Hac sözlükte “kastetmek, yönelmek” anlamına gelen bir kelimedir. Fıkıh terimi olarak ise hac, “Mekke şehrindeki Kabe’yi ve civarındaki kutsal sayılan özel yerleri, özel vakit içinde, usulüne uygun olarak ziyaret etmek ve yapılması gereken diğer menâsiki yerine getirmek” demektir. Bunların hepsine birden hac törenleri anlamında “menâsikü’1-hac” denir. İslâmiyet’in beş esasından biri olan hac, hicretin IX. yılında farz kılınmıştır. Haccın farz olduğu hükmü, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet’te bildirilmiş ve bu hüküm konusunda müslümanların görüş birliği icmâ gerçekleşmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de “Yoluna gücü yetenlerin eol Kabe hac ve ziyaret etmeleri, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır” [10]buyrulmuştur. Peygamberimiz de haca Müslümanlığın beş esasından birisi olarak saymış, haccın önemini ve yararlarını belirtmiş ve bu törenlerin nasıl yapılacağını fiilen göstermiştir. Gücü yeten, yani sağlık ve servet yönünden haccetme imkânına sahip olan müslümanların, ömründe bir defa haccetmeleri farz olup imkân elde edilince, geciktirmeden yerine getirilmesi gerekir. Hayatında bir defa hac yapmış olan müslüman bu farzı yerine getirmiş olur. Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel gerekli şartları taşıyan hac yükümlüsünün bu ibadeti önündeki ilk hac mevsiminde eda etmesi gerektiği, sonraki yıllara tehir etmesinin günah olduğu, hatta bu ibadeti uzun süre geciktiren kişinin şahitliğinin kabul edilmeyeceği görüşündedirler. Şâfıî ve İmam Muhammed ise ileride yerine getirmeye azmedilmesi ve eda imkânının normal şartlarda elden çıkması gibi bir endişenin bulunmaması şartıyla haccın tehir edilebileceğini söylemişlerdir. Bununla birlikte, bunlar da hac ibadetinin bir an önce ve ilk fırsatta yerine getirilmesinin sünnete uygun ve daha ihtiyatlı bir tutum olduğunu belirtmişlerdir. Kabe’yi ziyaretle ilgili ibadetlerden biri de “umre”dir. Ziyaret belirli zamanda ve Arafat vakfesiyle birlikte olursa “hac”; belirli bir zamana bağlı olmayarak vakfesiz yapılırsa “umre” adını alır. Hac ve umreyi birbirinden ayırmak için hacca, “hacc-ı ekber” büyük hac, umreye “hacc-ı asgar” da küçük hac denir. Halk arasında ise arefesi cumaya rastlayan haccın hacc-ı ekber olduğuna dair yaygın bir kanaat bulunmaktadır. Umrenin faziletiyle ilgili olarak Resûl-i Ekrem “umre, daha sonraki umreye kadar, ikisi arasında işlenen günahlar için kefarettir. Allah katında makbul haccın karşılığı ise ancak cennettir” [11]ve “Hac ve umreyi birbirine ekleyin peş peşe birlikte yapınız; çünkü bunlar körüğün demir, altın ve gümüşteki kiri, pası gidermesi gibi, yoksulluğu ve günahları giderir. Makbul bir haccın karşılığı ancak cennettir.”[12] buyurmuştur. Kaynaklar [1] Buhârî, “Hac”, 4, “İhsâr”, 9-10; ayrıca bk. Müslim, “Hac”, 438; Tirmizî, “Hac”, 2; Nesâî, “Menâsik”, 4 [2] Müslim, “Hac”, 437; Nesâî, “Menâsik”, 5 [3] Nesâî, “Menâsik”, 6 [4] Nesâî, “Menâsik”, 4 [5] Nesâî, “Menâsik”, 4 [6] Müslim, “İman”, 192 [7] Müslim, “Hac”, 436 Nesâî, “Menâsik”, 194 [8] Buhârî,; “Hac”, 4; Müslim, “İman”, 135 [9] Buhârî, “Hac”, 4; Nesâî, “Menâsik”, 4 [10] Âl-i İmrân 3/97. [11] Buhârî, “Umre”, 1; Müslim, “Hac”, 437. [12] Tirmizî, “Hac”, 2 Nesâî, “Hac.” , 6.
haddi aşmak ile ilgili ayetler