Fast Money. KİTABIN ADI Yaprak Dökümü KİTABIN YAZARI Reşat Nuri GÜNTEKİN KİTABIN KONUSU Gelir düzeyinin üzerinde bir yaşam sürdürmek isteyen bir ailenin dağılışıdır. KİTABIN ÖZETİ Ali Rıza Bey, şair ruhlu, içine kapanık, kendi hâlinde dürüst bir insandır. Prensipleri kendi prensipleriyle bağdaşmayan insanlarla çalışmak istemediği için şirketteki memuriyetinden istifa eder; Üsküdar'daki evine çekilir. Ali Rıza Beyin, Şevket isminde bir oğlu ile Fikret, Neclâ, Leylâ ve Ayşe adında dört kızı vardır. Ali Rıza Bey, işten çıktığı sırada oğlu Şevket yüksek maaşla bir bankaya memur olur; evin bütün yükü onun üzerine biner. Şevket, babası gibi iyi yetişmiş, karakterli, namuslu bir gençtir. Ailesine de son derece bağlıdır. Babasının doğruluk ve namus uğruna işten istifa etmesini uygun bulur. Buna karşılık Ali Rıza Beyin hanımı Hayriye Hanım durumdan hiç memnun kalmaz. Bir süre sonra Şevket, Ferhunde adında hafif meşrep bir kadınla evlenir. Eğlenceye düşkün olan bu kadın, birbirinden genç, güzel ve hareketli, asrî olmaya meraklı olan Neclâ ve Leylâ'nın da karakterini bozar. Bir eğlence ve moda düşkünlüğü başlar. Evde sık sık partiler düzenlenir. Evin büyük kızı Fikret, yengesi ve kardeşleriyle anlaşamadığı ve bu durumdan hiç memnun olmadığı için en az babası kadar üzgün ve kırgındır. Hayriye Hanım, sırf kızlarına koca bulmak ümidiyle evde her değişikliğe razı olur. Şevket de olanlardan memnun kalmamasına rağmen belki de karısının tesiriyle kendisini bu hevese kaptırmıştır. Evde gün geçtikçe itibarı düşen Ali Rıza Bey tekrar işe girmeyi düşünürse de başaramaz. Eğlenceler ve toplantılar için lüzumsuz yere para harcanan evde maddî sıkıntılar başlar; kavgalar, türlü rezaletler ve sefalet birbirini takip eder. Ali Rıza Bey, çocuklarındaki bu korkunç değişiklikler karşısındaki hayret, şaşkınlık ve acı içinde kıvranmaktadır. Evdeki bu anormal havaya ayak uyduramayacağını anlayan Fikret Adapazarı'na yaşlı, dul bir adama gelin gider. Böylelikle aile ağacının yapraklarından biri düşer. Ali Rıza Bey, çirkin durumlardan kurtarmak için kızlarını evlendirmeyi düşünür; fakat dürüst ve namuslu damat adayı bulamaz. Bu arada Şevket masrafları karşılamak için bankadan borç alır; sonra ödeyemez, hapse atılır. Böylece, ikinci yaprak düşer. Kocası hapisteyken Ferhunde evden kaçar. Bu üçüncü yaprağın düşüşü olur. Karısının kaçtığı haberini hapishanede babasından alan Şevket üzülmez, hatta bir belâdan kurtulduğu için memnun olur. Ferhunde'nin kaçışı ile elebaşlarını kaybeden Leylâ ve Neclâ bocalarlar. Evde hakimiyet yine Ali Rıza Beyin eline geçer; toplantılara ve eğlencelere son verilir. Bu monoton hayat kızlara pek sıkıcı gelir; sırf bu havadan kurtulmak için Neclâ bin bir türlü hayaller kurarak, kendisini zengin gösteren bir Suriyeli ile evlenir. Fakat Suriye'ye gidince orada kocasının birkaç karısının daha olduğunu görür. Kendisini kurtarması için babasına mektuplar yazar. Bu dördüncü yaprağın düşüşüdür. Bu arada Leylâ kötü yola sapar. Ali Rıza Bey, kızını evden kovar. Leylâ bir avukatın metresi olur. Bu beşinci yaprağın düşüşüdür. Bu olaydan sonra Ali Rıza Beye hafif bir inme iner. Onu yiyip bitiren asıl hastalık içindedir. Leylâ da gittikten sonra ev büsbütün ıssız kalır. Hayriye Hanım bütün güç ve kuvvetini kaybeder. Leylâ yüzünden kocasına sık sık sitemlerde bulunur. Bunun üzerine Ali Rıza Bey, Adapazarı'na, Fikret'in yanına gider. Fakat aradığı huzuru orada da bulamaz; kalabalık bir aile hayatı içinde âdeta bir cehennem hayatı yaşayan Fikret, bütün iyi niyetine rağmen babasını yanında barındıracak durumda değildir. Bunun üzerine Ali Rıza Bey İstanbul'a döner, hastalığı ilerlediği için eve uğramadan hastahaneye yatar. Babasının hastalık haberini alan Leylâ onu hastahaneden çıkarır, kendi evine götürür. Taksim'deki lüks apartman katında hep birlikte rahat yaşamaya başlarlar. Ara sıra yolda eski kahve arkadaşları ile göz göze gelmese Ali Rıza Bey büsbütün huzur içinde olacaktır. KİTABIN ANA FİKRİ Çılgın hayallerin, maddî israfların, gereksiz özentilerin hüküm sürdüğü bir ailede çöküntülerin başlaması kaçınılmazdır. KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ REŞAT NURİ GÜNTEKİN 25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi' ni bitirdi 1912. Bursa' da başladığı 1913 öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi 1931, Çanakkale milletvekili 1933-43, Paris Kültür Ateşesi ve emekli 1954 oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra' da öldü. İstanbul' da Karacaahmet Mezarlığı'nda gömülü. ESERLERİ Gizli El 1922, Çalıkuşu 1922, Damga 1924, Dudaktan Kalbe 1925, Akşam Güneşi 1926, Bir Kadın Düşmanı 1927, Yeşil Gece 1928,Acımak 1928, Yaprak Dökümü 1930, Kızılcık Dalları 1932, Gökyüzü 1935, Eski Hastalık 1938, Ateş Gecesi 1942, Değirmen 1944, Miskinler Tekkesi 1946, Harabelerin Çiçeği 1953, Kavak Yelleri 1950, Son Sığınak 1961,Kan Davası 1955 Yaprak Dökümü Reşat Nuri Güntekin Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili Oleh KİTABIN ADI YAPRAK DÖKÜMÜ KİTABIN YAZARI REŞAT NURİ GÜNTEKİN YAYINEVİ İNKILAP VE AKA BASIM YILI 1983 SAYFA SAYISI 144 KONUSU Eğlence, gereksiz yere para harcama, modaya olan düşkünlük ve gereksiz yere para harcanması sonucu bir ailenin yaşadığı maddi sıkıntılar ve bunun sonucu dağılan bir aile. ÖZETİ Ali Rıza Bey,kendi prensipleriyle bağdaşmayan insanlarla çalışmayı istemediği için şirketteki memuriyetinden istifa eder;üsküdardaki evine Rıza Bey, işten çıktığı sırada oğlu Şevket yüksek maaşla bir bankaya memur olur;evin bütün yükü onun üzerine doğruluk ve namus uğruna işten istifa etmesini uygun karşılık Ali Rıza Beyin hanımı Hayriye Hanım durumdan hiç memnun olmaz. Bir süre sonra Şevket,Ferhunde adında hafif meşrep bir kadınla düşkün olan bu kadın,birbirinden genç,güxel ve hareketli,meraklı olan Necla ve Leylay’nın da karakterini eğlence ve moda düşkünlüğü sık sık partiler Hanım,sırf kızlarına koca bulmak ümidiyle evde her değişikliğe razı olanlardan memnun kalmamasına rağmen belki de karısının tesiriyle kendisini bu hevese kaptırmıştır… Evde gün geçtikçe itbarı düşen Ali Rıza Bey tekrar işe girmeyi düşünse de ve toplantılar için lüzumsuz para harcanan evde maddi sıkıntılar bu anormal havaya ayak uyduramayacağını anlayan Fikret Adapazarı’na yaşlı,dul bir adama gelin arada Şevket masrafları karşılamak için bankadan borç alır;sonra ödeyemez,hapse hapisteyken Ferhunde evden kaçar. Ferhunde’nin kaçışı ile Leyla ve Necla hakimiyeti yine Ali Rıza Beyin eline geçer;toplantılara ve eğlencelere son monoton hayat kızlara pek sıkıcı gelir;sırf bu havadan kurtulmak için Necla zengin bir Suriyeli ile Suriyede mutlu olamaz ve babasının kendisini kurtarması için mektup arada Leyla kötü yola sapar. Ali Rıza Bey kızını evden kovar. Daha sonra Leyle bir avukatın metresi olur. Leyla da gittikten sonra ev büsbütün ıssız kalır. Hayriye Hanım bütün güç ve kuvvetini kaybeder. Leyle yüzünden kocasına sık sık sitemde bulunur. Ali Rıza Bey, Adapazarı’na, Fikret’in yanına gider. Fakat aradığı huzuru orada da bulamaz. Fikret, bütün iyi niyetine rağmen babasını yanında barındıracak durumda değildir. Bunun üzerine Ali Rıza Bey İstanbul’a döner, hastalığı ilerlediği için eve uğramadan hastahaneye yatar. Babasının hastalık haberini alan Leyle onu hastahaneden çıkarır, kendi evine götürür. Taksim’deki lüks apartman katında hep birlikte rahat yaşamaya başlarlar. KİTABIN ANA FİKRİ Aşırı eğlence, moda ve zenginlik düşkünü olmanın ve gereksiz yere para harcamanın bir aileye yarattığı güçlükler. KİTABIN OLAY VE ŞAHISLARI Ali Rıza Bey Şair ruhlu, içine kapanık, kendi halinde, dürüst biridir. Hayriye Hanım Ali Rıza Bey’in karısı. Sessiz, sakin ve kocasına bağlı, zorluklara ve güçlüklere göğüs geren bir kadındır. Şevket Babası Ali Rıza Bey gibi iyi yetişmiş, karakterli ve ailesine bağlı bir gençtir. Ferhunde Eğlenceye çok düşkün, hafif meşrep bir kadındır. Necla Eğlence ve modaya düşkün zengin olma hayali kuran bir genç kızdır. Leyla O da Necla gibi , eğlenceye çok düşkün, meraklı bir genç kızdır. Fikret Ali Rıza Bey’in en büyük kızı. Ailesine bağlı dürüst bir genç kızdır. KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER Okuduğum bu romanda yazar konuyu çok gerçekçi ve akıcı bir dille anlatmış. Bu da bana okuduğum zaman çok büyük bir zevk verdi. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında 1917 başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap uzun hikaye 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919 yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla 1922 geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı. Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi. Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. 7 Aralık 1956’da İstanbul’da öldü. Yaprak Dökümü belli bir ana fikri yaymak amacıyla kaleme alınmıĢ bir roman olduğuna göre böyle bir romanın Ģahıs kadrosu da bu fikri ortaya koyan tezleri temsil eden tiplerden oluĢacaktır. Para ve namus, romanda ele alınan iki temel tezat olarak romandaki karakterleri ikiye ayırmaktadır. Eski değerlerin peĢinden giderek bu değerlerin getirdiği ahlak anlayıĢını temsil eden Ali Rıza Bey ile kızı Fikret ve bunların karĢısında yer alan diğer aile fertleri ile belirli çevrelerin Ģahısları. Bu iki tarafta yer alan Ģahıslardan Fikret, içinde bulunduğu durumdan evlilik bahanesi ile kurtulmaya çalıĢmakta, Ali Rıza Bey ise mukavemet ve yekpareliğini sonuna kadar muhafazaya çalıĢan bir heykel gibi ağır ağır dağılmaktadır. Onun bu dağılıĢında elbette ki kayıtsız kaldığı cemiyet ve değiĢen zaman faktörlerinin etkisi diğer bütün sebeplerden daha fazladır. 112 Ali Rıza Bey Romanın baĢkahramanıdır. Babıâli yetiĢtirmelerindendir. Hayriye Hanım’ın kocasıdır. Bir oğlu ġevket ve dört kızı Fikret, Leyla, Necla, AyĢe vardır. Romanın baĢlarında altmıĢ yaĢlarında olan Ali Rıza Bey, inançlarına son derece bağlı, hak- hukuk konusunda çok titiz, dürüst, namuslu, çalıĢkan bir adamdır. Memurluk hayatında da özel hayatında olduğu gibi sadece ahlaklı olma prensibi ile hareket eder. Hatta bu fikre insana adım attırmayacak kadar derin bir taassupla bağlıdır. Bu sebeple denilebilir ki çok temiz bir memuriyet hayatı olmasına rağmen baĢarısız bir memur olmuĢtur. Hak yemek, kanuna aykırı davranmak, kalp kırmak korkusuyla bir türlü iĢ göremez. Bir müddet sonra bu titizliği kıyafet ve tavırlarına kadar yansıyarak onu hep kenarda kalmaya itmiĢ, hayat karĢısında pasif duruma getirmiĢtir. Onun bu pasifliği bir hayat felsefesi halini alırken ailesinin dağılmasına ve baĢına gelen felaketlere de zemin hazırlamıĢtır. Etrafındaki olaylar coĢkun bir sel halinde akıp giderken o, tüm bu olaylara uzaktan bakan bir pasiflik içindedir. Onun anlayıĢına göre olayları değiĢtirmek mümkün olmadığından, her Ģey olacağına vardığından bunları değiĢtirmek boĢuna bir gayrettir ve bu sebeple Ali Rıza Bey, çevresine daima seyirci kalmayı tercih etmiĢtir. Aslında onun bu teslimiyetçiliği, kaderciliği sadece düĢüncede değil tavırlarında da etkili olmaktadır. Romanın baĢlarında daha katı olduğu bu değerlerinden hayatın zor durumlarıyla ve acı gerçeklerle karĢılaĢınca vazgeçmeye baĢlasa da tam anlamıyla bu tavrından kurtulamaz. Zira bu çabasında kendisine idealist seviyede oluĢturduğu ahlakçılığı ona adım attırmayacaktır. Çok katı bir Ģekilde bağlanmak yerine zamanında müdahalelerle, olayların akıĢı esnasında yapacağı hamlelerle bu gidiĢatı değiĢtirebilecekken en dibe vurduktan sonra baĢtaki tüm değerlerinden vazgeçmiĢ, iyi bir bakım uğruna kızı Leyla’nın ahlaksızlığını kabul edip onunla yaĢamayı kabul etmiĢtir. YavaĢ bir değiĢimle daha farklı sonuçlandırabileceği hayatı katı katıya bağlı olduğu kıstasları sebebiyle birden değiĢmek zorunda kalmıĢtır. 77 77 Birol Emil, Reşat Nuri Güntekin‟in Romanlarında Şahıslar Dünyası I. Ġstanbul Ġstanbul Üniversitesi Yayınları, 1984 413. 113 Ali Rıza Bey, kültürlü, Ģair tabiatlı, kitap okumaya meraklı biridir. Arapça, Farsça, Ġngilizce ve Fransızca bilir. Gençliğinden beri dergilerde takma adla kıtalar, gazeller yayınlamasına rağmen çok baĢarılı değildir. Bol bol kitap okur. Uzun memurluk hayatında belki de yaptığı tek aykırı hareket iĢ saatlerinde de zaman zaman okumasıdır. Ali Rıza Bey’in benimsediği ahlak anlayıĢı, ona ilk olarak memuriyet hayatında zarar vermiĢtir. Benimsediği ve çerçevesini kendisinin çizdiği doğruluk ve hak anlayıĢı çizgisinde kendi Ģahsı dıĢındaki olaylarda dahi kendini sorumlu bilir. Böyle durumlarda alınacak doğru kararların insanın kendi vicdanına dair bir borç olduğuna inanır. Bu inanıĢı dolayısıyla iĢ hayatında aldığı kararlar ile kendisine ve ailesine çok Ģey kaybettirir. Önce Trabzon sancaklarının birinde yaĢadığı ve memuriyetine son verdirdiği durum, sonrasında Altın Yaprak Anonim ġirketi’nde Ģirket müdürü ile yaĢadığı hadise ile istifa etmesi. Bu iki olaya bakılacak olursa her ikisinde de asıl vakanın Ali Rıza Bey ile ilgili olmadığı, buna rağmen Ali Rıza Bey’in kendini sorumlu hissederek olaylara müdahale etmek isteyiĢinden dolayı iĢsizliği tercih ettiği görülür. Sonuçlarını düĢünmeden hareket ettiği bu iki olayda onun karakteri ile ilgili Ģu sonuçlara ulaĢabiliriz Ali Rıza Bey’in ahlak anlayıĢına göre insan olmanın birinci Ģartı iyi olmak ve her koĢulda, kötülüğün karĢısında yer almak bir insanlık borcudur. Bunun dıĢında Ali Rıza Bey’e göre insanın Ģahsen namuslu olması yetmez; baĢkalarının namusundan da kendi namusu kadar sorumlu olduğunu bilmek gerekir. Son olarak hayatın tüm zorluklarına rağmen insan para dıĢında Ģeylerle de mutlu olabilir. Bu düĢünceleri kendine hayat prensibi olarak seçen ve beraberinde çevreden ve zamanın değiĢiminden gelen aksaklıkları hiçe sayan bu ahlakçılıkla yaĢayan Ali Rıza Bey’e ilk cevap çalıĢtığı Ģirketteki çevreden gelir. ġirketten bir müddet önce ayrılarak eski arkadaĢlarına ziyarete gelen genç adam, Ali Rıza Bey’in anlayıĢına hiç de uymayan sözlerle yaĢamın kendine sunduklarını anlatır. ġirkette çalıĢtığı vakit 114 büyük bir fakirlik çeken, ailesini geçindirmekte zorlanan bu genç, Ģirketten ayrılır ayrılmaz köĢeyi dönmüĢ ve bir nevi uyanıĢ yaĢamıĢtır. Onun bu uyanıĢında kendi Ģahsî ve ailevî durumu kadar zamanın sosyal ve iktisadî Ģartları da rol oynamıĢtır. Genç adama göre artık zaman değiĢmiĢtir, zamane insanları artık eski insanlar değildir. Ġnsanların yeni hayatta mecbur oldukları Ģey ise para sahibi olmaktır. Aslında genç adam bu satırlarla eskiyle yeni kuĢak arasındaki ahlak anlayıĢı ve değiĢikliğini ortaya koyar. ġirket Müdürü Muzaffer Bey Vaktiyle vilayetlerden birinde tarih hocalığına vekâlet eden Ali Rıza Bey’de, istikbal vadeden çok zeki ve çalıĢkan bir çocuk intibaını bırakan Muzaffer Bey, gerçekten de hayata atıldıktan kısa bir süre sonra yükselerek baĢarılı bir iĢ adamı olmuĢtur. Ali Rıza Bey ile iĢ arayıĢı sırasında karĢılaĢtıklarında iki büyük Ģirkette görev yapmaktadır. Altın Yaprak Anonim ġirketi’nin umumi müdürüdür. Eski hocasının iĢ aradığını duyduğunda onu hemen bahsi geçen Ģirkette iĢe almıĢ, zaman zaman diğer memurları kıskandıracak kadar zamlarla hocasına hürmet ve riayette kusur etmemiĢtir. Fakat bu durum konu Leman meselesine geldiğinde değiĢir. Aslında Ali Rıza Bey, iĢten ayrılıp Ģirketi ziyarete geldiğinde türlü hikâyelerle kendi ahlak anlayıĢını ortaya koymaya çalıĢan genç adamla yaĢadığı ahlakî değerler ile ilgili çatıĢmanın bir benzerini Ģirket müdürü Muzaffer Bey ile de yaĢayacak ve onunla da aynı hüsrana uğrayacaktır. Muzaffer Bey, hocasına karĢı daima hürmetle davranmasına rağmen, onun Leman meselesinde kendisine baskı yapmaya ve bunun derhal temizlenmesi gereken bir namus iĢi olduğunu söylemeye kalkıĢtığını görünce birdenbire değiĢir Muzaffer Bey onun ne dediğini, ne istediğini birdenbire anlayamamıştı. Gülümseyerek, önündeki bir zarfın kenarına rakamlar yazarak onu dinliyordu. Fakat 115 biraz sonra ayakları suya erince birdenbire irkildi, yavaş yavaş çehresini ve tavırlarını değiştirmeye başladı. İhtiyar adam onun kızaracağını, ezilip büzüleceğini ummuştu. O bilakis çarpışmaya hazırlanan bir adam gibi sert bir tavır alıyor, gözlerini Ali Rıza Bey‟in gözlerine dikerek adamcağızı büsbütün şaşırtıyordu. … Muzaffer kendine ait işlere başkalarının burnunu sokmasına müsaade edecek, hayatıyla, menfaatiyle oynatacak adamlardan değildi. Ali Rıza Bey, bunu bildiği halde bir türlü duramıyor, bir girdaba düşmüş de kurtulamıyormuş gibi hep aynı dairenin içinde dönüyordu. s. 23 Muzaffer Bey, Leman’ın hiç de masum bir kız olmadığını, Ali Rıza Bey’in söylediği gibi temiz bir ailenin namus ve Ģerefini taĢıyamayacağını da çok sert bir Ģekilde belirterek, Leman’a sadece para yardımında bulunabileceğini bunun ötesinde baĢka bir Ģey yapmayacağını vurgular. Aslında bu konuĢmaları esnasında Muzaffer Bey’in söylediği her bir söz, tıpkı eski Ģirket kâtibi genç gibi, yeni neslin hayat ve ahlak görüĢünü temsil ettiği gibi Ali Rıza Bey’in çevresinde ne kadar çağdıĢı ve geliĢen dünya gerçeklerinden ne kadar uzak görüldüğünü de ortaya koyar. Bu aĢamada yazar ReĢat Nuri Güntekin, romanda olacak olaylar ile ilgili bir öngörüde daha bulunur bu satırlarda. Ali Rıza Bey’in bir süre sonra baĢına gelecek Ferhunde olayının ipuçlarını, okuyucu bu satırlarda sezer. Zira Muzaffer Bey, bir baba nasihati olarak dinlediği Ali Rıza Bey’in sözlerinden sonra ona bir soru sorarak kendi oğlu benzer bir duruma düĢse Leman karakterinde bir kızı gelin olarak kabul edip edemeyeceğini Ali Rıza Bey’den öğrenmek ister – Hocamsınız; bu itibarla biraz babam sayılırsınız. Ben de size bir sual soruyorum. Bu vaziyette bir kadını nikâhıma almamı siz münasip görür müydünüz? Biraz evvel sizin bana söylediğiniz gibi ben de sizin vicdanınızdan, insanlığınızdan 116 şüphe etmediğim için size soruyorum. Siz, bir babasınız. Benim yaptığımı oğlunuz yapmış olsaydı bunu ona da tavsiye eder miydiniz? Leman gibi bir maceradan arta kalmış bir kızı gelin diye evinize kabul eder miydiniz? s. 24 Bu sözler de tıpkı kâtibin sözleri gibi Ali Rıza Bey’i derinden sarsar ve onun geleceğine dair bir olayın daha ipucunu verir Ali Rıza Bey fena halde sarsılmıştı. Bir an gözlerini kapayarak düşündü. Bu işi yapan hakikaten kendi oğlu olsaydı Leman gibi şüpheli bir kızı evine, kendi masum çocuklarının arasında sokar, ona „ gelinim‟ der miydi? s. 25 Ali Rıza Bey, bir tokat gibi suratına çarpan bu soruyla baĢ baĢa kalır ve içindeki ahlakî değerler devreye girerek kaybetmeyi göze alırcasına bu soruya “hayır” ile cevap verir. ġevket, aynı durumu ona yaĢatacak olsa böyle bir kızı evine gelin olarak almayacaktır. Oysa okuyucu olarak bizler, ilerleyen sayfalarda durumun hiç de böyle olmayacağını görür ve Ali Rıza Bey’in bir “baba” olarak yaĢamak zorunda kaldığı Ferhunde olayına tanık oluruz. Hadiseler kendi dıĢındayken böylesine cevaplar verebilen kahramanımız, söz konusu kendi çocuğu olduğunda buna katlanmak zorunda kalır. Çünkü onun daima gerçeklerin önünde giden bir hayaller ve vehimler dünyası vardır ki zaten onun acı bir son yaĢamasına da bu sebep Kitaptaki “baba” karakteri olarak Ali Rıza Bey ve Muzaffer Bey arasındaki iliĢkiye bakacak olursak, burada yazarın babalık ile hocalık mevkiini birbirine eĢ tuttuğu görülür. Muzaffer Bey, hocası olması itibari ile Ali Rıza Bey’e bir baba kadar saygı duyar. Fakat bu saygısı kendi çıkarlarına ters düĢecek bir durum olduğunda hemen değiĢir. ReĢat Nuri’nin genel karakteri olan toplumdaki öğretmen tipini iĢlemek bu romanda sadece bu satırlarda kendine yer bulmuĢtur denilebilir. Öğretmenlik 117 mesleğinin kutsallığına da bir yere kadar gönderme yapılmıĢ, Muzaffer Bey ile sırf hocası olduğu için Ali Rıza Bey’e hürmette kusur etmeyen bir öğrenci tipi yaratılmıĢtır. Fakat bunun yanı sıra hemen bir anti tez yaratılarak kendi gerçeklerine gömülüp de etrafını analiz etmekten geri kalan Ali Rıza Bey’in de hürmeti bir yere kadar kendini devam ettirmiĢtir. Kendisine yüklenen baba imajı da burada kaybolur. Çünkü yeni ahlak anlayıĢı her Ģeyden önce, aileden önce, baba nasihatinden önce, parayı ve kendi çıkarını düĢünen bir anlayıĢtır. Ali Rıza Bey, zamanında hocalık ettiği Muzaffer’e karĢı da kendisinde bir sorumluluk hissetmekte, bir baba gibi kendisinde ona nasihat verme hakkı görmektedir. Fakat bu teĢebbüsü, hayatındaki pek çok adım gibi baĢarısızlıkla sonuçlanır. Nasihatini dinleteceği sandığı Muzaffer Bey, onu ĢaĢırtacak Ģekilde kendini haklı görmekte ve bu durumda ona iĢten istifa etmek dıĢında bir seçenek bırakmamaktadır. Muzaffer Bey ve iĢ macerası bu istifa ile son bulur. Leman Romanda Ali Rıza Bey’in “babalık” hissiyatı ile yaklaĢtığı karakterlerden biri de, kızlarının arkadaĢı, yetim, annesiyle beraber maddi sıkıntı içinde ancak okuyup yazabilecek kadar tahsilli, biraz da daktilo bilen güzel bir genç kız olan Leman’dır. Aslında Leman, kitapta çok az bahsedilmesine rağmen olayların gidiĢatını değiĢtiren temel karakterlerden biridir. Zira eğer Ali Rıza Bey, onun sebep olduğu namus olayından dolayı iĢinden istifa etmeseydi kendi ailesini geleceğini de daha farklı Ģekillendirebilirdi. Ali Rıza Bey, kızlarının arkadaĢı olan bu genç kızı, zamanın namussuzluklarından korumak ve bir baba gibi göz kulak olmak amacıyla kendi çalıĢtığı Ģirkette iĢe aldırır. Fakat iyi niyetle giriĢtiği bu çabası onun daha sonra çok piĢman eder. 118 Leman, rahat tavırları ile Ģirkette rezalet derecesinde hoppalıklar yapar. Nihayet Muzaffer Bey ile bir iliĢki yaĢar ve ondan olduğunu iddia ettiği çocuğu aldırmaya kadar bu iliĢkiyi ileriye götürür. Muzaffer Bey’e göre kendince bir hesap peĢinde olunca bu genç kız, hiç de masum değildir ve kendisi de bu oyunun içinde yer almayacak kadar zekidir. Bu sebeple onunla evlenmeyi kabul etmeyerek sadece bir miktar para ile olayı kapatmaya çalıĢır. Leman, Ali Rıza Bey’in hayat karĢısındaki aldanıĢlarının bir örneğidir sadece. Sırf kendi kızlarının da baĢına gelebileceğini düĢündüğü tehlikelerin korkusuyla himaye etmek istediği bu kız da onu aldatmıĢtır. Ali Rıza Bey, bu kızı uyarmayı bir babalık vazifesi olarak görmüĢ, fakat Leman böyle bir himayeyi istemeyeceğini, yaptığı iyiliği baĢına kakmaması gerektiğini söyleyerek bu çabasının önüne geçmiĢtir. ġirket kâtibi, Muzaffer Bey ve Leman, babalık duyguları ile yanaĢmasına rağmen Ali Rıza Bey’e hayal kırıklığı yaĢatan karakterler olarak karĢımıza çıkarlar. Bu üç karakter de toplumdaki ahlak buhranını temsil ederler ve bir müddet sonra bizzat Ali Rıza Bey’in ailesini de etkileyecek olan bu buhrana onun neden karĢı koyamadığını açıkça gösterirler. Bütün mesele onların zamanın gerektirdiği zihniyet ve davranıĢları ile Ali Rıza Bey’in bir türlü dıĢına çıkamadığı hayalleri arasındaki çatıĢmadadır. Bu çatıĢmanın sonunda sahneye Leman’ın annesi de girer. Leman’ın Annesi Leman’ın karıĢtığı olayı Ali Rıza Bey’e gözyaĢları içinde anlatıp ondan yardım isteyen Leman’ın annesi olur. Bir gün Ģirketteyken yanına gelen, gözleri ĢiĢmiĢ olan bu kadın tarz olarak Ali Rıza Bey gibi eski hayata göre yetiĢmiĢtir. Fakat yaĢadıkları sebebiyle artık onda da bir takım değiĢimler olmuĢ ve hayata Ali Rıza Bey kadar iyilikle bakamaz, insanlardaki iyiliği onun kadar göremez hale gelmiĢtir. O, kızının 119 uğradığı felaket karĢısında daha gerçekçi bir tavır takınarak zamana bir nebze olsun ayak uydurabilmiĢtir. Ali Rıza Bey’den son bir çare olarak yardım isteğinde bulunan bu kadın yine ağlayarak Ģirketten ayrılırken aslında hayatın değerleri karĢısında yitip gitmiĢ bir aileyi de temsil eder. O ve kızı, “asrî hayat” denen dalganın silip süpürdüğü ilk örnek olarak romandaki yerlerini alırlar. Oysa bu dalganın en dramatik örneğini okuyucu Ali Rıza Bey ve ailesinde yaĢayıp görecektir. Leman’ın annesi, Ali Rıza Bey’e bir ümitle gelmiĢ, ondan içindeki babalık hissi ile hareket etmesini beklemiĢtir. Ona, kendi evlatlarını hatırlatarak bu iĢte kendisine yardımcı olmasını söylemiĢtir – Sizden başka kimsemiz yok… Bizim halimiz ne olacak? Bize bir akıl öğretin… Siz de evlat sahibisiniz… Bu sözler ile “baba”lık vasfı kullanılarak Ali Rıza Bey yine olaylara dâhil edilmek istenmiĢtir. Ali Rıza Bey’in Ailesi Romanın ilk sayfalarında sahneye çıkan Ģirket kâtibi, Muzaffer Bey ve Leman, Ali Rıza Bey’e ailesi ile ilgili gerçekleri anlatabilmek adına romana girmiĢ karakterlerdir de denilebilir. Bunlar, gerek sözleri ile gerek yaĢadıkları ile Ali Rıza Bey’e, eğer tedbir almazsa ileride kendi ailesinin de baĢına bir dizi felaket geleceğini hatırlatırlar. Yeni hayat Ģartlarına uyulmadığı takdirde felaket kaçınılmaz olacaktır ve Ali Rıza Bey, baĢkalarının adına ortaya atılırken kendi çocuklarını da düĢünmeli, bir gün onlar da yoldan çıkarsa nasıl davranması gerektiğini çok iyi hesap etmelidir. Ali Rıza Bey, Ģirkette çalıĢtığı sürece, daha doğrusu bir iĢ sahibi olduğu sürece bu gerçeklere sırtını çevirir, bunları görmezden gelir. Fakat iĢten istifa eder etmez acı 120 gerçeklerle karĢı karĢıya kalır ve ailesinin gerçek yüzünü tanımaya baĢlar. Ona ilk sırtını çeviren ise karısı Hayriye Hanım olur. Hayriye Hanım Ali Rıza Bey’in evlenmesi de mizacına göre olmuĢ, kırkına yaklaĢtığı bir vakitte arkadaĢına hayır diyemediği için Hayriye Hanım ile evlenmiĢtir. Vakaların coĢkun selini ezeli yatağından çevirmenin beyhudeliğine inanan Ali Rıza Bey’in anlayıĢına uygun olarak gerçekleĢen bu evlilikte, Ģansına Hayriye Hanım ağırbaĢlı ve temiz bir kadın çıkmıĢtır. Bütün dünyası kocası ve çocuklarından ibaret olan, namuslu, saf, belki cahil, fakat halk kadınlarına mahsus bir sağduyu ile kocasından çok daha gerçekçi, özellikle ailesinin menfaatine dokunan iĢlerde hiç Ģakası olmayan maddi hesaplı bir ev kadınıdır. Oldukça tutumlu ve beceriklidir. Kocası ile çocukları arasında bir köprü vazifesi görür. Ali Rıza Bey’den farklı bir yaratılıĢtadır. Bütün ömrü dört duvar arasında geçmesine rağmen zamanın ve değiĢimin farkındadır. Özellikle de bir anne olarak çocuklarını nasıl bir tehlikenin beklediğini içten içe sezer. Bu yüzden Ali Rıza Bey’in istifa etmesini doğru bulmaz. Onun için elbette ki namus önemlidir, fakat açlığın evinin kapılarına vurduğu bu saatte çocuklarının çıkarı daha ön plandadır. Çocukları için önemli olanın sağlam bir gelecek olduğuna inanır ve bunun için de para gereklidir. Ġstifasını haklı gören ve namusu kurtarmak adına böyle bir karar aldığını söyleyerek kendisini savunan kocasına iĢte bu sebepler ıĢığında Ģu sözlerle karĢılık verir – Ali Rıza Bey insaf et… Bunca yıllık karınım. Bana ahlaksız bir kadın gözüyle bakarsan hem ayıp, hem günah olur… Ben de senin kadar namuslu bir insanım… Fakat ben senin yerinde olsam, çocukların hatırı için buna göz yumardım.” 121 … - Evet, Ali Rıza Bey! Sen ne dersen de. Onların hatırı için ben, her şeye katlanırım. Çünkü ekmeksiz kalırsak onların namusu tehlikeye girer. edebiyat, edebiyat, kitap, kitap oku, kitap özetleri, kitaplar arasında, reşat nuri güntekin, roman, toplumsal konular, yaprak dökümü, yaprak dökümü kimin eseri, Yaprak Dökümü KİŞİLER Ali Rıza Bey Ailenin babasıHayriye Hanım Ailenin annesiŞevket Ailenin büyük oğluFikret Ailenin büyük kızıLeyla Ailenin ortanca kızıNeclaAilenin küçük kızıFerhundeAilenin geliniEserin konusu,gelir düzeyinin üzerinde bir yaşam sürdürmek isteyen bir ailenin dağılışıdır. Yazar bu romanla okuyucuya; çılgın hayallerin, maddî israfların, gereksiz özentilerin hüküm sürdüğü bir ailede çöküntülerin başlayacağı mesajını verir. Yaprak Dökümü, toplumsal gerçekleri ele aldığından basmakalıplıktan uzak, başarılı bir romandır. Bilindiği gibi, Tanzimat'tan sonra toplumumuzda bir batılılaşma hevesi başlamıştı. Batılılaşmak yanlış anlaşıldığından; yüzyıllarca süren millî gelenek ve göreneklerimizden, karakterimizden sıyrılma olarak kabul edildiğinden, bu, birçok ailede birtakım felâketlere sebep olmuştur. Bugün bile içinde bulunduğumuz güç durumların esas sebebi budur. Birtakım toplumsal pürüzlere, karakter boşluklarına ışık tutması bakımından Yaprak Dökümü gerçekçi ve orijinal bir romandır. Eser Hakkında Yaprak Dökümü adlı roman Reşat Nuri Güntekin tarafından yazılmış ve ilk defa 1930 yılında yayınlanmıştır. Eserde Batılılaşmayı yanlış anlayarak lüks bir yaşantı içine giren bir ailenin dağılışı anlatılmaktadır. Romanın Özeti Ali Rıza Bey, ahlaki değerlere önem veren, içine kapanık, dürüst ve prensip sahibi biridir. Şevket adında bir oğluyla Fikret, Necla, Leyla ve Ayşe adında dört kızı vardır. Çalıştığı şirkette kendi değer yargılarıyla bağdaşmayan olay ve durumlarla karşılaştığı için Ali Rıza Bey, işinden ayrılıp Üsküdar’daki evine çekilir. Ali Rıza Bey’in emekli maaşı evin masraflarını karşılayamamaktadır. Aile evde yiyecek, giyecek, ısınacak odun bulamaz hale gelmiştir. Bu yoksul duruma rağmen evde huzursuzluk yoktur. Ancak Ali Rıza Bey, evdeki eski saygınlığını kaybetmiştir. Ali Rıza Bey’in oğlu Şevket, yüksek maaşla bir bankada çalışmaya başlar. Yoksulluktan kurtulan ailede yüzler gülmeye başlar. Şevket de babası gibi iyi yetişmiş, namuslu, karakter sahibi bir kişidir. Ailesine de son derece bağlıdır. Her şey yolunda giderken Şevket, Ferhunde adında evli bir kadınla ilişki yaşamaya başlar. Bu ilişki ortaya çıkınca Ferhunde kocası tarafından terk edilir. Şevket, onunla evlenmek zorunda kalır. Ferhunde, eğlenceye düşkün bir kadındır. Şevket’in kız kardeşleri Leyla ve Necla iki güzel kız kardeştir. Büyük ablaları Fikret’le anlaşamamaktadırlar. Ferhunde’nin gelmesiyle birlikte evdeki düzen ve yaşam biçimleri de değişmeye başlar. Ali Rıza Bey, biraz da bundan dolayı kahvehaneye gitmeye başlar. Evdekiler arasında eğlence ve moda düşkünlüğü başlar. Evde sık sık partiler düzenlenir. Hayriye Hanım’ın bütün derdiyse kızlarına zengin koca bulmaktır. Ali Rıza Bey, bütün bu eğlence partilerine ve lüks yaşantıya karşıdır. Ancak masrafları oğlu Şevket karşıladığı için pek sesini çıkarmamaktadır. Zamanla bu tip eğlencelere alışır. Üstelik asla kabullenemeyeceği bazı olaylara da katlanmak zorunda kalır. Evdeki eğlence ve toplantılar ailenin bütçesine ağır gelmeye başlamıştır. Bu durumdan hiç de hoşnut olmayan büyük kız Fikret, Adapazarı’nda yaşayan çocuklu dul bir adamla evlenmeyi kabul eder. Böylece ilk yaprak düşmüş olur. Evin masraflarını karşılamakta zorlanan Şevket, bankadan yüklü bir parayı zimmetine geçirir ve geri koyamaz. Durum fark edilince hapse mahkûm edilir. Şevket, hapse girince karısı Ferhunde evi terk eder. Evde hâkimiyet tekrar Ali Rıza Bey’in eline geçer, eğlence hayatı sona erer. Leyla ile Necla, alıştıkları eski eğlenceli hayatı özlemektedir. Leyla’yı kırk yaşlarında bir komisyoncu ister. Ancak komisyoncunun dolandırıcı olduğu anlaşılır. Leyla onunla evlenmez. Leyla, kendisini beğenen bir manifaturacıyla da evlenmek istemez. Kendini zengin olarak tanıtan Abdülvehhap’la nişanlanır. Fakat Abdülvehhap, onu başkalarıyla gezip tozarken görünce, onunla değil kardeşi Necla’yla evlenmek ister. Bu teklif ailede şok etkisi yaratsa da Necla’nın ısrarı üzerine kabul etmek zorunda kalırlar. Necla, evlenerek Suriye’ye gider. Necla’yı burada büyük bir sürpriz beklemektedir. Abdülvehhap, birkaç çocuklu, zor geçinen, karışık işlerle uğraşan, pek de özenilecek bir yaşantısı olmayan biridir. Necla ilk fırsatta babasına kendisini kurtarması için bir mektup yazar. Ancak bu isteği karşılık bulmaz. Leyla ise evli bir avukatın metresi olmuştur. Ali Rıza Bey, durumu anlayınca Leyla’yı evden kovar. Bu olaydan sonra Ali Rıza Bey’e hafif inme gelir. Leyla gittikten sonra ev iyice ıssız kalmıştır. Hayriye Hanım da iyice güçten düşmüştür sık sık sitemlerde bulunur. Bunun üzerine Ali Rıza Bey, büyük kızı Fikret’in yanına gider. Ancak aradığı huzuru orada da bulamaz. Kalabalık bir ailede yaşayan Fikret, bütün iyi niyetine rağmen Ali Rıza Bey’e bakacak durumda değildir. Ali Rıza Bey, İstanbul’a döner. Hastalığı büsbütün ilerlediği için eve uğramadan direk hastaneye yatar. Babasının durumunu öğrenen Leyla, onu hastaneden çıkarır ve kendi evine götürür. Taksimde bir apartman katında yaşamaya başlarlar. Bu şekilde yaşamaya alışan Ali Rıza Bey, arada bir eski kahve arkadaşlarıyla karşılaşmasa daha da rahat olacaktır. Romandaki Kişiler Ali Rıza Bey Emekli bir memur olan Ali Rıza Bey’in bir oğlu ve dört kızı vardır. Ahlaki değerlere önem veren, inançlı, dürüst ve prensip sahibi biridir. Çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak için çaba sarf etmektedir. Her ne kadar çocuklarını iyi yetiştirdiğini düşünse de bulundukları sosyal ve ekonomik durumdan ötürü bunda pek başarılı olamamıştır. Ali Rıza Bey, titiz denecek kadar temiz, gülünç denecek kadar nazik ve mahcup bir adamdı. Hak yemek, kanuna aykırı bir şey yapmak, kalp kırmak korkusuyla yaşayan biriydi. Hayriye Hanım Ali Rıza Bey’in karısıdır. Kocasına sadık, saygılı, saf ve cahil bir kadındır. Önceleri kocasının sözünün dışına çıkmazken değişen yaşam koşullarıyla birlikte kocasının istemediği davranışlar yapan biri haline gelmiştir. Bunda dirayetsiz kişiliğinin de payı vardır. Kızlarının ve gelininin isteklerine karşı çıkamamış, onlara boyun eğmiştir. Ali Rıza Bey’e destek olacağı yerde kızlarının yanında yer almıştır. Kızlarına iyi bir hayat sağlamaya çalışırken bunun tam tersi olmuştur. Fikret Ali Rıza Bey’in büyük kızıdır. Babasına en çok destek çıkan, onun gibi ahlaki değerlere önem veren, olgun bir kızdır. Fikret, kız kardeşleri gibi güzel değildir. Üstelik yüzünde, göz hastalığı yüzünden bir leke kalmıştır. Kız kardeşleri gibi giyime, süse ve eğlenceye düşkün değildir. Evde yaşanan eğlence ve partilere dayanamayarak çocuklu, dul bir adamla evlenmeye razı olmuştur. Şevket Ali Rıza Bey’in tek oğludur. Saygılı, kibar ama hayat tecrübesi olmayan bir gençtir. Bir bankada memur olarak çalışmaktadır. Yanlış bir evlilik yapıp, karısının ve kız kardeşlerinin isteklerini karşılamak için zimmetine para geçirince hapse düşer. Leyla Ali Rıza Bey’in ortanca kızıdır. On sekiz yaşlarında güzel bir kızdır. Süse, modaya, eğlenceye düşkün bir kızdır. Taliplerini beğenmez ve Suriyeli biriyle nişanlanır. Suriyeli Abdülvehhap, onun başka erkeklerle gezip tozduğunu ileri sürerek kız kardeşi Necla’ya talip olur. Bunun üstüne sinir krizleri geçirip hastalanan Leyla, zamanla acılarını unutarak bir avukatın metresi olur. Necla Ali Rıza Bey’in dördüncü çocuğudur. On altı yaşlarında güzel bir kızdır. O da Leyla gibi süse, modaya ve eğlenceye düşkündür. Leyla ile iyi anlaşırken Fikret’le geçinemez. Ablasının nişanlısı kendisine talip olunca onun zengin ve gösterişli bir hayatı olduğunu sanarak evlenmeyi kabul eder. Ancak onu Suriye’de hüsrana uğrayacağı bir hayat beklemektedir. Abdülvehhap Kırk beş yaşlarında, karısını kaybetmiş, çocuklu dul bir adamdır. Kendisini zengin gibi tanıtmasına rağmen zor geçinen biridir. İstanbul’daki gösterişli yaşantısıyla Suriye’deki yaşantısı arasında çok büyük farklılıklar vardır. Geçimini bir takım karışık işlerle sağlamaktadır. Tahsin Fikret’in evlendiği adamdır. Elli yaşlarında, üç çocuk sahibi dul bir adamdır. Kaba ve cahil biridir. Fikret, evde kız kardeşlerinin davranışlarını tasvip etmediği ve onlarla geçinemediği için onunla evlenmeye razı olmuştur. Avukat Evli ve çocuk sahibi olmasına rağmen aradığı mutluluğu evliliğinde bulamamış, hali vakti yerinde biridir. Karısı kabul etmediği için boşanmamakta ancak Leyla’dan da vazgeçememektedir. Leyla’ya küçük bir apartman dairesi tutarak geçinmesi için düzenli para bırakmakta, fırsat buldukça Leyla’ya uğramaktadır. Leyla’ya olan tutkusundan dolayı anne ve babasının da aynı dairede kalmasına razı olmuştur. Mekân Roman, ağırlıklı olarak İstanbul’da geçer. Romanda mekân olarak en çok Ali Rıza Bey’in evi anlatılmaktadır. Adapazarı ve Suriye’den isim olarak bahsedilir. Anlatılan mekânlardan bazıları; Ali Rıza Bey’in çalıştığı şirket, gittiği kahvehane ve avukatın dairesidir. Zaman Kesin bir tarih verilmemekle birlikte olayların, Cumhuriyet öncesi yıllarında, Osmanlı devletinin son dönemlerinde geçtiği anlaşılmaktadır. Romanın Dil ve Anlatımı Realist görüş açısıyla ve roman diline uygun bir ustalıkla yazılan romanda okuyucuyu sıkmayan, sıcak, içten, yapmacıksız bir anlatım şekli kullanılmıştır. Yazar, okurun dikkatini dağıtacak benzetme ve mecazlardan kaçınmıştır. Uzun tasvirler yerine doğal ifadeler kullanmaya özen göstermiştir. Roman, herkesin anlayabileceği sade, açık ve yalın bir dille yazılmıştır. Konuşmalar, günlük konuşma diline uygun olarak doğal ve canlıdır. Romanın Konusu ve Teması Romanda, Batının gösterişli yaşam tarzına özenerek kendi öz yaşam değerlerini unutan bir ailenin çöküşü ve dağılışı anlatılmaktadır. Aile bir ağaç olarak, yapraklar da aile fertleri olarak düşünülmüş ve roman bu doğrultuda anlatılmıştır. Romanın Türü Olaylar gerçekçi bakış açısıyla işlendiği için “realist roman”; işlediği temaya göreyse “sosyal roman” türüne girer. Genel Değerlendirme Aile yaşantısı, Batılı yaşam tarzına özenti, gösterişli bir yaşam için yanlış yollara sapma gibi durumlar pek çok romana konu olmuştur. Yaprak Dökümü de gerek konusu, gerek bakış açısı, gerekse dil ve anlatım açısından Türk edebiyatının çok okunan romanları arasında yerini almıştır. Yaprak Dökümü sıkılmadan okuyacağınız, okurken de düşüneceğiniz ve yaşantınızı tekrar gözden geçireceğiniz seçkin ve klasikleşmiş romanlarımızdan biridir.

yaprak dökümü roman özeti uzun