Gündem, ekonomi, son dakika, spor ve yaşam dünyasındaki önemli gelişmelerden anında haberdar olmak ister misiniz?
Dosyada FETÖ'nün Elazığ İmamı Mehmet Durakoğlu'nun "Tereyağından kıl çeker gibi kurtulduk" dediği ByLock yazışmaları da yer aldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüne ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı Yargıtay 5. Ceza Dairesinde görülen davada sunulan mütalaaya ek
Hürriyet yazarı Nedim Şener’in yayınladığı FETÖ itirafçısı Abdullah Önder’in ifadesinde, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüne ilişkin yargılamalar üzerindeki FETÖ uzantılarının rollerini anlatırken o dönem Kahramanmaraş Savcısı olan Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı Habib Korkmaz hakkında “yabancı biri olmadığı, bizim abilerimizden biri olduğu” ifadelerini
İsmailağa cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu 93 yaşında vefat etti. Vefat haberinden sonra, geçirdiği helikopter kazasında hayatını kaybeden Muhsin Yazıcıoğlu'nun Ustaosmanoğlu'na "İki aydır beni çok sıkı takibe aldılar. Ölürsem beni siz yıkatın" şeklindeki vasiyeti yeniden gündem oldu.
21. Yüzyılda Bir Alperen” konulu konferans, 23.03.2016 günü Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi konferans salonunda yapıldı. BBP Genel Başkan Yardımcısı Y.İ.K. Başkanı Hakkı Öznur’un konuşmacı olarak katıldığı konferans şu şekildedir; Cennet mekân, bilge liderimiz Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını belki de en güzel özetleyen söz: “Haksız bir
Fast Money. 25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde meydana gelen helikopter kazasında yaşamını yitiren Muhsin Yazıcıoğlu, Mehmet Akif Ersoy müzesi olarak kullanılan dergahın bahçesinde toprağa verilmiştir. Törene fazla insan katılmıştır. Çiftçi bir ailenin çocuğu olan Muhsin Yazıcıoğlu, 31 Aralık 1954 tarihinde Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Elmalı köyünde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini burada tamamladı. Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nden mezun oldu. Bu dönemde çeşitli siyasi çalışmalar içerisinde bulundu. 1968 yılında da Şarkışla'da Genç Ülkücüler Hareketi'ne katıldı. 1978’de de Ülkücü Gençlik Derneği’nin kurucu genel başkanı oldu. 1980 yılına kadar da Milliyetçi Hareket Partisi'nin genel başkan müşavirliği vazifesini yürüttü. 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbenin ardından da tutuklanarak Mamak Cezaevi’ne gönderildi. Tahliye olduktan sonra da Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı’nın başkanlığını yaptı. 1987 yılında da arkadaşlarıyla birlikte Milliyetçi Çalışma Partisi'ne MÇP katılarak siyasete atıldı. 1991 senesinde yapılan genel seçimlerde de Sivas’tan milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. 1992'de de MÇP'den ayrılarak Büyük Birlik Partisi'ni kurdu. ve genel başkanlığa seçildi. 1995 ile 2007'de yapılan seçimlerde de yeniden Sivas milletvekili oldu. Muhsin Yazıcıoğlu 25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde meydana gelen helikopter kazası sonucu yaşamını yitirdi. Cenazesi Mehmet Akif Ersoy müzesi olarak kullanılan dergahın bahçesinde toprağa verildi. Törene fazla insan katılmıştır. Helikopter kazası Muhsin Yazıcıoğlu'nun içinde bulunduğu helikopter Kahramanmaraş'tan Yozgat-Yerköy mitingine giderken bilinmeyen bir sebepten dolayı düşmüştür. Kaza'nın ardından İHA muhabiri İsmail Güneş 112 Acil Servisi aramıştır. Bu konuşmada bacağının kırık olduğunu, helikopterde bulunanlardan sadece BBP Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ'ın yaşadığını, Yazıcıoğlu'nu göremediğini söylemiştir. Olayın ardından aracın enkazı 48 saat sonra bulunmuştur. Kaza ile ilgili iddialar - 25 Mart 2009 tarihinde, meydana gelen kazadan sonra ortaya atılan suikast iddialarını araştırılması için 02 Şubat 2010 tarihinde pek çok siyasi ismin önergesiyle Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. - Olay halen daha Kahramanmaraş Özel Yetkili Savcılığı tarafından araştırılmaktadır. - 6 Ocak 2014 tarihinde Aksiyon dergisinin 996. sayısında Muhsin Yazıcıoğlu ve beş arkadaşını taşıyan helikopterin düşme nedeninin karbonmonoksit olabileceğine ilişkin bilgilere yer verilmiştir. - Abdullah Gül'ün talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu olayı incelemeye almış ve 21 Ocak 2011 tarihinde de raporunu açıklamıştır. - 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen askeri darbenin ardından yakalanan FETÖ subayı Aydın Özsıcak'ın helikopter kazasında yer alması bu iddiaları güçlendirmiştir. Muhsin Yazıcıoğlu sözleri - Namlusunu millete çeviren tanka selam Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu! Bana baskı sökmez! Bizim Allah’tan başka kimseden korkumuz Erkek olmak alın yazısı olsa da her kula nasip Zulüm Azrail olsa da hep Hakk’ı tutacağım. Mukaddes, davalarda ölüm bile Bu ülkede dürüst olmak başa beladır ama o bela başımızın İki saniye sonrasına garantimiz olmayan bir hayatımız için fırıldak olmaya gerek Haksız bir davada zirve olmaktansa, haklı bir davada zerre olmayı tercih Haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağıma, gerekirse haklı davada tek başıma yürüyeceğimi Bir elinde Bilgisayar, Bir elinde KUR’AN Ben Avrupa Birliği kapısında zorlanan, aşağılanan Türkiye istemiyorum. Ben kendi medeniyetimle olurum. Ben yeniden Tük-İslam medeniyetinin inşaatını Ölüm inançsız insanlar için korkunç bir sondur ama inananlar için ne kadar zevkli bir başlangıçtır!- Ben Türk’üm, Türk esir olmaz. Ben Türk’üm, Türk devletsiz olmaz. Ben Türk’üm, Türk bayraksız olmaz. Ben Türk’üm, Türk ezansız olmaz. Ben Türk’üm, Türk hürriyetsiz Bu adama haddi bildirilmelidir. Kedisini bile vermezmiş. Kürt, bizim kardeşimiz, soydaşımız, Candaş’ımız. Kürdün kedisi de, keçisi de, kendisi de Türk milleti için değerlidir. Barzani’den bizim isteğimiz, kedi değildir, PKK Güne güIümserken papatyaIar, DuaIar gibi yükseIir ümitIerim- Haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağıma, gerekirse haklı davada tek başıma yürüyeceğimi söylüyorum. - Bizim çocukları kitap okumak sıkar. O yüzden fikri tartışmalarda biraz zayıf kalırlar. Ama kavga var dersen, Ayrancı'dan Kızılay'a koşa koşa gelirler! - Evet adım Muhsin Yazıcıoğlu, bende ve arkadaşlarımda döneklik olmaz. Biz inandığımızı yaptık. İnandığımızı yapmaya devam ediyoruz.
Yazıcıoğlu davasında yeni gelişme! Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüne ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı Yargıtay 5. Ceza Dairesinde görülen davada sunulan mütalaaya ek gönderilen 85 sayfalık delil dosyasında, olaya ilişkin Fetullahçı Terör Örgütü FETÖ eylemleri anlatıldı. İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 5. Ceza Dairesinde görülen davada, Yargıtay Cumhuriyet Savcıları Halil İbrahim Çiftçi ile Fatma Özer'in sunduğu, 3 sanığın "görevi kötüye kullanma", bir sanığın da "ihmali davranışla görevi kötüye kullanma" suçundan cezalandırılmaları istenen mütalaaya ek 85 sayfalık delil dosyası gönderildi. Delil dosyasında, Muhsin Yazıcıoğlu ile beraberindeki 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazasına yönelik FETÖ eylemleri anlatıldı. MADDİ GERÇEĞE ULAŞILMASININ ENGELLENDİĞİ AKTARILDI Dosyada, görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılması istenen dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Gürsel Aktepe'nin örgütün şifreli haberleşme ağı ByLock'u kullandığı hatırlatıldı. BBP Kurucu Genel Başkanı Yazıcıoğlu'nun da bulunduğu helikopterin 2009'da düştüğü anımsatılan dosyada, örgütün istihbarat biriminin takibi sonucunda olaya ilişkin bilgi kirliliği ve algı yönetimi yapılarak, gerçek ile yalanın, doğru ile yanlışın başarılı şekilde harmanlanarak maddi gerçeğe ulaşılmasının engellendiği aktarıldı. ÖLECEKLERİ DÜŞÜNCESİYLE ZAMAN KAZANILMAK İSTENİLDİĞİ KAYDEDİLDİ Dosyada, olay sonrasında FETÖ tarafından planlı bir deformasyon yapıldığı, örgütün bunu strateji olarak benimsediği belirtildi. FETÖ'den yargılanan dönemin Kahramanmaraş İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Dursun Özmen'in, "helikopterdekilerin sağ kurtulduğuna, hastaneye kaldırıldığına ilişkin bilgi notu hazırlatarak bu kirli bilgiyi Türkiye'ye yaydığı" ifade edilen dosyada, enkaza ulaşılmasının engellenmek istendiği, böylece gazeteci İsmail Güneş ve onun dışında yaşayanların, ölecekleri düşüncesiyle zaman kazanılmak istenildiği kaydedildi. Dosyada, enkaza ulaşıldığı, Yazıcıoğlu'nun ayağının kırık olduğu yönündeki "kirli bilgi"nin, örgütsel faaliyet kapsamında arama-kurtarma çalışmalarını sabote etmek için sanık Gürsel Aktepe'nin bilgisi dahilinde yayıldığı anlatıldı. TAMER BÜLENT DEMERİL'LE İRTİBATLAR Basında yer alan bazı haberlerde, İstihbarat Daire Başkanlığındaki C5 diye tanımlanan büroda Yazıcıoğlu hakkında 253 belge ve rapor olduğunun belirtilmesi üzerine durumun sorulduğu aktarılan dosyada, Yazıcıoğlu hakkında 9 Eylül 2008-23 Mayıs 2012 arasında İstihbarat Dairesi Başkanlığı Merkez C Şube Müdürlüğü konuları kapsamında ilişkilendirilen 214 evrakın bulunduğunun, bunlardan 61'inin Yazıcıoğlu'nun ölümü ve cenazesiyle ilgili olduğu, 153'ünün ise "Abdullah Çatlı'yı Anma Etkinlikleri, Ülkücü Şehitleri Anma, Kara 12 Eylül'ü Talin ve Ülkü Şehitlerini Anma, yürüyüş ve miting, seçim çalışmaları, Yazıcıoğlu için gıyabi cenaze namazı, basın açıklaması, protesto etkinlikleri, BBP ve kurultay, Alperen Ocakları, ölüm yıl dönümüne ilişkin anma etkinlikleri, konferans, sempozyum" gibi konulara yönelik olduğunun belirtildiği kaydedildi. Dosyada, Dursun Özmen'in, 1999-2006 arasında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü'nde çeşitli görevlerde bulunan ve Hrant Dink cinayeti davasında "Anayasayı ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet ve "kasten tasarlayarak öldürmeye yardım etme" suçundan 15 yıldan 20 yıla, "FETÖ üyeliği" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla, "görevi kötüye kullanma" suçundan da 3 aydan 2 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenen Tamer Bülent Demirel'le telefon irtibatlarına dikkat çekildi. Özmen'in, helikopter kazasının yaşandığı 25 Mart 2009'da 206 saniye, 59 saniye, 64 saniye, 72 saniye olmak üzere birden çok görüşme yaptığı ifade edilen dosyada, Özmen'in, FETÖ'den yargılanan eski Kahramanmaraş İstihbarat Şube Müdürü İsmail Duman'ı her aramasının ardından Demirel'le de görüştüğü, Demirel'in sıradan bir örgüt üyesi olmadığı vurgulandı. ABDULLAH ÖNDER'İN İTİRAFLARI DOSYAYA GİRDİ Delil dosyasında, itirafçı Abdullah Önder'in şu ifadelerine de yer verildi "2015 yılı yaz ayında Mustafa Atalar ile yaptığımız bir görüşmede, FETÖ silahlı terör örgütüne yönelik olarak bu operasyonlardan endişe duyduğunu söyledikten sonra bu görüşmede bana Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümü ile sonuçlanan helikopterin düşmesiyle ilgili olarak elinde görüntülerin yer aldığı bir flash belleğin mevcut olduğunu, bunun yanı sıra pek çok belge olduğunu ve örgüt talimatı ile astsubay Aydın Özsıcak'tan el yazısı ile yazılmış iki adet dilekçe aldıklarını, dilekçelerin birinde Aydın Özsıcak'ın bu suçu tek başına işlediğini kabul eden bir beyan olduğunu, diğerinde ise resmi görev gereği işi yaptığına dair bir beyanın bulunduğu dilekçenin alındığını söyledi. Ben de buna neden gerek duyulduğunu sordum. Aydın Özsıcak'ın itirafçı olması durumunda bu dilekçelerin piyasaya sürüleceğini söyledi. Bu belgeleri Bank Asya Elazığ şubesinde Mustafa Atalar adına kiralanan bir kiralık kasada olduğunu ve bunları ne yapmamız gerektiğini bana sordu. Ben de 'getir bir inceleyelim' dedim. Bu olaydan bir ay sonra Mehmet Durakoğlu İstanbul'a gitmişti ve bu belgeleri orada örgütün TSK mahrem imamına teslim ettiğini söyledi. Hatta Mustafa bana defalarca 'İnşallah Mehmet Durakoğlu bu flash ve evrakları kendisine saklamamıştır, bulunursa bizi topa koyarlar' dedi." 'BİLİNÇLİ OLARAK SURİYE'DE DÜŞÜRÜLDÜĞÜ SÖYLENDİ' Ayrıca Önder'in, "2014 yılı başlarında dershanelerin kapatılmasına ilişkin süreçte örgütün Elazığ il yapılanması mensupları olarak İzmir iline bir geziye gittik. Bu gezide İzmir ilinde bulunan örgütün Yamanlar Kolejine de gittik. Orada bulunduğumuz sırada okulun 5. katında bir F16 maketi vardı. Orada verilen brifing de bu F16'nın aslının Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterinin üzerinden geçen F16'nın maketi olduğu söylenmiştir. Hatta sunumu yapan kişi o tarihte bu F16'yı kullanan pilotun bizden biri olduğunu söylemişti. Hatta örgüt içerisinde konuşulan bir mesele de şudur ki Muhsin Yazıcıoğlu'nun içinde bulunduğu helikopterin üzerinden geçen F16 nın bilinçli olarak Suriye'de düşürüldüğü söylendi. Benim tecrübelerime, örgüt içinde edindiğim bilgilere göre bu hadise tamamen FETÖ silahlı terör örgütünün işidir." beyanı da aktarıldı. 'TEREYAĞINDAN KIL ÇEKER GİBİ KURTULDUK' Delil dosyasında, FETÖ'nün Elazığ imamı Mehmet Durakoğlu'nun, "Başıma Yazıcıoğlu hadisesi gelince İzmir'e Barbaros abinin Barbaros Kocakurt FETÖ Türkiye İmamı yanına gittim. Büyüğümüz ile görüştük, İstanbul'da toplandık, Elazize geldik, tereyağından kıl çeker gibi kurtulduk." şeklindeki Bylock yazışması da yer aldı. Çok sayıda ByLock içeriğine, telefon görüşme kayıtlarına da yer verilen dosyanın değerlendirme bölümünde, TİB tarafından elde edilen koordinatlar dışında arama yapıldığı, enkaza yetkililerden habersiz köylüler tarafından ulaşıldığı kaydedildi. Enkaz alanındaki köylülerin alana 300-500 mesafede ağaç altında yeni kumanyaların bulunduğunu söylediği bildirilen dosyada, arama kurtarmanın en kritik olduğu saatlerde FETÖ'nün organizesinde kirli bilgi yayıldığı, radar kayıtlarında 4 dakikalık kesinti bulunduğu ifade edildi. Dosyada, Aydın Özsıcak ile beraberindeki Davut Uçum, Nusret Memiş, Cemal Şahin başta olmak üzere FETÖ mensuplarının suç delillerini yok ettiği, savunma dilekçelerinin tek merkezden hazırlandığı, avukatların FETÖ üyesi olduğu, Özsıcak ve Uçum'un darbe girişiminde de yer aldığı aktarıldı. Delil dosyasının değerlendirme bölümünde, eylemin FETÖ tarafından gerçekleştirildiği sonucuna ulaşıldığı kaydedildi.
Taraf Gazetesi, 22 Ekim 2009 tarihinde Mehmet Baransu imzalı “Ölüm helikopterinde 139 defa arandı” başlıklı manşetle çıktı. Habere göre 25 Mart 2009 günü Kahramanmaraş’ta Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte 6 kişinin ölümüne yol açan helikopter kazası, NTV haber merkezinden yapılan yüzlerce telefon araması nedeniyle şöyle deniyordu “Telekomünikasyon ve ulaşım sektöründe görevli iki mühendise, NTV santralından yapılan ve sıfır saniye görünen yüzlerce telefon aramasının ne anlama geldiğini sorduk. Belgeleri ve arama kayıtlarını gösterdiğimiz her iki mühendis de, aramaların manyetik bir alan yaratmak için yapıldığını iddia etti. Mühendislere göre helikoptere daha önceden bir çip yerleştirildi. Telefon aramalarıyla elektro manyetik bir alan oluşturuldu ve helikopterin GPS ve yükseklik göstergesi olan Altimetre cihazları bozuldu. Bu nedenle helikopter pilotu Kaya İstektepe olduğundan daha yüksekte uçtuğunu zannederek, dağların üzerinde uçtuğunu düşünüyor ve hızla dağa çarpıyor…”NTV Taraf’ın “haber”indeki saatlerin yanlış gösterildiğini, aramaların kaza haberinden sonra yapıldığını tartışmasız bir şekilde kanıtladı ve gazete NTV’den özür dilemek zorunda basın tarihine en büyük skandallardan biri olarak geçen bu yalan haberin öyküsüMirgün Cabas’ın yazısı Mirgün Cabas’tan Ahmet Altan’a açık mektupRuşen Çakır’ın yazısı Ahmet Altan ve GazetecilikDoğan Akın’ın yazısı Helikopteri NTV mi düşürdü ya da Taraf Türk düşmanı bir ABD projesi mi!Yayına hazırlayan Gülden Özdemir Merhaba, iyi günler. “Gomaşinen”in 7. Bölümünde, 11 yıl önce yaşadığım bir olayı anlatacağım. Belki de gazetecilik hayâtımda tanık olduğum ve bir şekilde içinde de yer aldığım en büyük gazetecilik skandallarından birisiydi bu olay. 11 yıl önce, olayın ilk başladığı tarih 22 Ekim 2009. Taraf gazetesinin manşetiyle başladı. Daha sonra 23 Ekim 2009’da devam etti. Ama ondan sonra bir özür yazısıyla noktalandı. Ama aslında noktalanmadı. Hâlâ aradan 11 yıl geçmiş, ben bunu bugün yine sizlere Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 25 Mart 2009 tarihinde, bir seçim gezisi sırasında, Kahramanmaraş’ın Çağlayancerit ilçesinden havalanan helikopterinin bir süre sonra düşmesi olayı. Helikopterde bulunan İhlas Haber Ajansı muhabiri İsmail Güneş, önce yaralı bir vaziyette, saat sularında hem âcil yardımı arıyor, hem de kendi haber ajansını arayıp helikopterlerinin düştüğünü söylüyor. Ama maalesef İsmail Güneş de daha sonra kurtarılamadı. Helikopterde hayatını kaybedenler Muhsin Yazıcıoğlu, yanında partisinin Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ, Erhan Üstündağ’ın yardımcısı Yüksel Yancı, Sivas Belediye Meclis üyesi Murat Çetinkaya, İHA muhabiri İsmail Güneş ve pilot Kaya İstektepe. Çok büyük bir şok olmuştu. Büyük Birlik Partisi çok büyük bir parti değildi; ama Muhsin Yazıcıoğlu, ülkücü hareketin önde gelen isimlerinden birisi. Çok popüler bir isimdi. Karizmatik bir isimdi ve ölümü tabii ki çok büyük bir şoka ve iddialara, spekülasyonlara yol açtı. Muhsin Yazıcıoğlu gibi hayâtı cezaevlerinde, militanlıkla, sonra da siyâsetle geçmiş, devletle hep belli bir anlamda ilişkisi olmuş birisinin, bir helikopter kazâsında, Anadolu’nun ücra bir yerinde bir helikopter kazası sonucu ölmesi birçok kişinin aklına en son ihtimal olarak geldi ve bunun bir sabotaj, suikast vs. olabileceği üzerine bir dizi akıl yürütme yapıldı. Bu olaydan 7 ay sonra Taraf gazetesi, Mehmet Baransu imzalı bir haberle, manşetle, “Ölüm helikopterinde 139 defa arandı” manşetiyle bir haber yaptı. Habere göre, helikopter düşmeden önce NTV haber merkezinden yüzlerce kez telefonla, Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere helikopterdeki kişilerin cep telefonları aranmıştı ve bu cep telefonlarının aranması sonucu bir manyetik alan yaratılıp helikopter düşürülmüştü. Bakın nasıl yazıyor, bunu bulmam lâzım. Bir suikast düzeneği var hesapta. Buna göre şöyle oluyor, diyor ki “Telekomünikasyon ve Ulaşım sektöründe görevli iki mühendise, NTV santralinden yapılan ve sıfır saniye görünen yüzlerce telefon aramasının ne anlama geldiğini sorduk. Belgeleri ve arama kayıtlarını gösterdiğimiz iki mühendis de aramaların manyetik bir alan yaratmak için yapıldığını iddia etti. Mühendislere göre helikoptere daha önceden bir çip yerleştirildi. Telefon aramalarıyla elektro-manyetik bir alan oluşturuldu ve helikopterin GPS ve yükseklik göstergesi olan altimetre cihazları bozuldu. Bu nedenle helikopter pilotu Kaya İstektepe, olduğundan daha yüksekte uçtuğunu zannederek, dağların üzerinde uçtuğunu düşünüyor ve hızla dağa çarpıyor.” Bir film senaryosu gibi… Yani ne oluyor? Önce bir çip yerleştiriliyor. Sonra NTV santralinden yüzlerce arama yapılıyor ve âletler bozuluyor. Âletler bozulduktan sonra da pilot bir hatâ yapıyor ve dağa çarpıyor. O haberin çok detayı var. Haber diyorum; ama haber değil tabii ki. Böyle büyük bir köpürtmeyle bu manşeti attılar. O tarihte ben NTV’de siyâset danışmanı olarak çalışıyordum ve aynı zamanda Mirgün Cabas’la hafta içi sabahları “Yazı İşleri” programını yapıyorduk. Berâber hazırlıyorduk. Mirgün Cabas aynı tarihte, o sırada aynı zamanda NTV’nin haber koordinatörüydü. Yani haber operasyonlarından birinci derecede sorumluydu ve burada sözü geçen aramaların da sorumlusu oydu. Kendisi de nitekim bunu anlattı. Normalde şöyle bir sistem oluyordu; ben Anadolu Yakası’nda oturuyorum. Vapurla geçiyordum. Sonra NTV’nin aracı beni alıp, Maslak’ta NTV’ye götürüyordu. Vapurda, yolda ve arabada Mirgün’le günün haberlerini konuşuyorduk. Bir gün önceden konuk saptanmış oluyordu. Konuk büyük ölçüde, eğer İstanbul dışında değilse stüdyoya geliyordu ve alıntılarla vs. yayını öyle kotarıyorduk. O gün, tabii bu arada ben elimde gazetelerle vapurda oturuyorum ve gazetelerden aynı zamanda alıntılanacak yerler, köşe yazıları seçiyoruz. Tabii ki Taraf’ın manşetini görünce diğerlerinin hiçbirisine bakamadık ve o gün “Yazı İşleri”nde sâdece o manşeti ele aldık. Çok büyük bir şoktu. Benim için daha fazla bir şoktu. Çünkü ben o gün, Muhsin Yazıcıoğlu’nun olayının, kazanın olduğu gün o saatte NTV’de değildim. Normalde sabah NTV’de yayını yaptıktan sonra bir müddet daha orada kalıp Vatan gazetesine geçiyordum. Orada gazetede, iki yerde işim vardı yani. Sabahları NTV’de, daha sonra da Vatan gazetesinde oluyordum. Kazâ sırasında muhtemelen Vatan gazetesindeydim. Ama Mirgün, o gün haber merkezinin başında. Anlatısı şöyle “İhlas Haber Ajansı’ndan haber geldi. Helikopterin düştüğü haberi geldi. Biz helikopterde bulunan kişilerin kimler olduğunu saptadık. Onların cep telefonlarını bulduk ve o numaraları bütün haber merkezindeki arkadaşlara dağıttık ve arkadaşlar kazânın ardından sürekli bu kişilere ulaşmaya çalıştılar, ama kimseye ulaşamadık.” Biz bunu NTV “Yazı İşleri”nde anlattık. Böyle anlattık. İkimiz baş başa. Mirgün’e ben sordum. Mirgün olay gününü anlattı ve bu arada Taraf gazetesinin üst düzey yöneticilerinden Yasemin Çongar bağlandı, aradı ve bize dedi ki “Biz haberimizden eminiz. Elimizde belgeler var.” Çok basit bir şey sorduk “Niye yayından önce bizi aramadınız? Bize niye sormadınız? Niye bizsiz yaptınız?” haberi diye. O da “Biz sizin üstlerinizi aradık” dedi. Ne olduğunu anlamadık. Sonra belli oldu ki Ahmet Altan, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni, genel müdür konumunda olan, patron Ferit Şahenk’in NTV’deki temsilcisi olan Erman Yerdelen’i arıyor. Erman Yerdelen o sırada Almanya’da. Ne olduğunu bilmiyor. Doğru dürüst cevap veremiyor ve bunlar onunla yetiniyorlar. Genel Yayın Yönetmeni Cem Aydın’a ulaşamıyorlar. Ama esas olayı yapan kişilere, Mirgün’e ve diğer kişilere, bana hiç kimse bir şekilde ulaşmaya çalışmadı. Halbuki biz Yasemin Çongar’la bu olaydan kısa bir süre önce ABD’de Washington’da uzun bir süre aynı anda gazetecilik yaptık. Birbirini tanıyan iki kişiydik. Aramadı ve telefona bağlanarak, “Biz sizin üstlerinizi aradık” diyerek, biraz da bizi açıkçası aşağıladı. Daha sonra neye uğradığımızı şaşırdık tabii. Yayını yaptık. Ondan sonra NTV yönetimi, olayın ne olduğunu anlamaya çalıştı. Olayın ne olduğu zâten belliydi. Olayın oluş şekli belli Kazâ oluyor, kazâ haberi NTV’ye geliyor ve NTV de gazetecilik refleksiyle, helikopterde olduğu bilinen kişileri aramak için, onlara ulaşmak için aynı anda birçok yerden arıyor. Bu arada, öğleden sonra bir saatti. Ben de NTV’de kaldım ve bir telefon bana bağlandı. Mirgün o sırada meşgulmüş ya da başka bir şey. Mehmet Baransu. Ben konuştum Mehmet Baransu’yla. O kendinden çok emin. Zaten küstah birisiydi. Dalga geçti. Ben dedim ki “Akıl var, mantık var. Bu nasıl olur? Niye yapalım?” O da “Vallahi bilmiyoruz. Bizim elimizde belgeler var vs..” dedi. “Yarın açıklayacağız belgeleri” dedi. Ben de dedim ki “Bunun belgesi ne olabilir yani? Açıklayın, ama bu yalan. Böyle bir şey olamaz. Biz kazâ haberinden sonra aradık” Yok öyle değil, böyle filan… Kendisine, hani böyle nasıl diyeyim? “Öbür dünyada bunun hesabını görürüz” meâlinde bir şey söyledim. Çünkü yani bu dünyada çok güçlüydü. Arkasını savcılara vs. dayamıştı. Kendinden çok emindi ve o küstah telefon konuşmasının ardından, biz tabii ertesi günü bekledik. Bakalım Taraf ne yapacak diye ve Taraf yapacağını yaptı tabii. Ne dedi? “Bu telefonları açıklayın” dedi ve telefonların dökümünü yayınladı. Uzun uzun, böyle dakika dakika. Kaç saniye sürmüş, kaç dakika sürmüş. Çünkü aranıyor. Kimse olmayınca telefon kapanıyor. Hangi santralden? NTV’nin büyük bir santrali vardı, yani çok sayıda hat var. Bazı numaralar aynı anda 10 telefon 20 telefon santralden çıkış yapabiliyor. Mesela 212 335 41 52, mesela 335 41 49 değişik numaralar burada gözüküyor. 335 41 52… Bunlar sürekli arıyor ve Mirgün de dedi zâten. “Ben de en az 100 kere aramışımdır” dedi. Bunları yayınladılar. Saatleri var ve ondan sonra diyorlar ki “İlk arama gerçekleşti vs.” Dolayısıyla ne oluyor? Uçak kalktıktan kısa bir süre sonra aranmalar başlanmış. Böyle bir iddiayla belgelediler. Bu arada Ahmet Altan bir yazı yazdı. Ahmet Altan’ın yazısı da “NTV ve gazetecilik” başlıklı bir yazıydı. Diyor ki “Bizim sarsıcı haberler uzmanı Mehmet Baransu, elinde haberle geldi. Çok kuşkulu bir kazâda ölen Muhsin Yazıcıoğlu…vs. yüzlerce kez aranmıştı. Telefon dökümleri elimizdeydi. Bu açıklanması gereken tuhaf bir durumdu. Bir televizyon kanalı düşecek bir helikopteri, o helikopter düşmeden ve düştüğü hakkında bir bilgi edinilmeden önce neden bu kadar çok arıyordu? Baransu’nun konuştuğu iki uzman bunları bunları diyordu. NTV’yi aradın mı dedim Baransu’ya. İki kere aradım, sizi arayacağız dediler ama aramadılar’ dedi. Ama haber ciddî bir haberdi. Sormamız gerekiyordu. Ondan sonra şunu aradık. Ben Erman Yerdelen’i buldum. Durumu anlattım.” Ondan sonra şöyle bir bölüm var “Dün sabah NTV’de Yazı İşleri’ programını seyrederken, programı yapan iki genç gazetecinin…” –genç gazetecilerden biri ben oluyorum, diğeri Mirgün; Mirgün genç, hâlâ da genç gözükür, ama ben o tarihte, 11 yıl önce olduğuna göre 47 yaşımdayım, tabii genç’ diyerek bizi küçümsüyordu– “…hem bizim gazeteden, hem de haberden çok alaycı, küçümseyici, aşağılayıcı bir şekilde söz ettiklerini gördüm.” Ondan sonra bizimle dalga geçti ve dedi ki “Biz haberimizin sonuna kadar arkasındayız vs.” Yani diyor ki Ya savcının elindeki resmî telefon kayıtları hatâlı ve biri savcıyı şaşırtıp soruşturmayı yanlış yönlendiriyor ya da “Biz aradık” diye canlı yayında îtiraf ettiklerine göre, NTV’den birileri o helikopterin düşeceğini daha düşmeden önce biliyorlardı. Şimdi, Ahmet Altan’ın bu yazısından sonra Mirgün Cabas, Ahmet Altan’a bir açık mektup yayınladı. NTV’nin sitesinde yayınladı. Orada uzun uzun anlatıyor ve çok güzel bir cümlesi vardı Mirgün’ün. Onu arıyorum bir yandan, şöyle diyor “Sizde, bu haberde her şey var; ama bir tek akıl yok.” Ama cümleyi tam bulamadım. Bir taraftan internetten onu arıyorum. Neyse bulamadım. “Bu haberde her şey var; ama bir tek akıl yok” demişti. Buna da çok bozulmuşlardı ve olayın ne olduğu önce biraz belirsiz kaldı tabii. Onlar, “Siz düşürdünüz” diyorlar; biz de “Düştükten sonra aradık” diyoruz ve sonra tabii çok basit bir şekilde olay aydınlandı. Nasıl aydınlandı? Bu NTV’nin arama kayıtları, savcının dosyaya koyduğu kayıtlar, Greenwich saatine göre yani iki saat önce. İngiltere saatine göre oluyor. Yani orada diye gözüken saat, aslında Evet, olması lâzım. Yani düştükten sonra. Burada çok basit bir şeyi atlıyorlar. Daha sonra NTV yönetimi bu kayıtları buldu ve olayın ne olduğunu gösterdi. Gösterdikten sonra da Taraf gazetesi manşetten, “Özür dileriz, biz yanlış yapmışız” dediler ve olayı kapattılar. Kapatmak istediler daha doğrusu; ama bu arada mahkemeler sürdü. Yargılamalar sürdü. Mirgün gitti, ifâdeler verdi. Ama olay bir şekilde, bu saçmalık bir şekilde ortaya çıktı. Niye böyle bir şey yaptılar? Bir kere bu, Mehmet Baransu’nun akıl edebileceği bir saçmalık değil. Bu savcıların akıl ettiği bir saçmalık. Savcılar, tek özellikleri Fethullahçılık olan kişiler savcı olarak önemli yerlere getirildiler ve bunlar görür görmez, basit bir akıl yürütmeyle, hiçbir yerden olayı teyit etmeden, saatleri görerek, “Demek ki bunlar aramış” diye bir akıl yürütmeyle NTV’yi gündeme getirdiler. Tabii kendilerinin bunu yapması tek başına yeterli olmayacaktı. Bunun üzerine her zaman olduğu gibi Mehmet Baransu devreye girdi ve de “bomba” gibi bir haberle manşetten girdi. Tabii insanın aklının almadığı şu Diyelim ki böyle bir tezgâh var. Bu tezgâhı niye NTV, NTV çalışanları yapsın? Buna normalde insanların, Taraf gazetesi muhabirinin, onun şefinin, Genel Yayın Yönetmeni’nin bu soruya, bu basit soruya bir cevap verebilmesi lâzım. Bu gerçekten akıl kârı olmayan bir şeydi. Ama orada, o atmosferde, o tarihlerde, Ergenekon-Balyoz vs. onların olduğu bir dönemde, Fethullahçılar’ın ali kıran baş kesen olduğu bir dönemde, Taraf’ın havasından geçilmediği bir dönemde, NTV Türkiye’nin en etkili haber kanalıydı ve tüm o süreçte alabildiğine temkinli bir şekilde, eleştirel bir şekilde çok etkili yayınlar yapıyordu ve bu yayınları Fethullahçılar sevmiyordu. Açık açık onlarla bir savaş yapıldığını söyleyemeyeceğim, ama birçok şeyde onların istediği medya atmosferine dahil olmuyordu NTV. Bizzat içinde olduğum için biliyorum. Çok şüpheli, sorgulayıcı bir şekilde bakıyorduk ve olabildiğinde herkese eşit mesâfeden yaklaşmaya çalışan bir yayın politikası vardı ve bu da Fethullahçılar’ı çok ciddî bir şekilde rahatsız ediyordu. Taraf’ı çıkartanları ve onun köşe yazarlarını da rahatsız ediyordu ve her vesileyle NTV’ye sataşmak için değişik değişik bahâneler arıyorlardı. NTV’yi sürekli olarak gündemlerinde tutuyorlardı. Hoşlanmadıkları bir yer olarak tutuyorlardı. Kazanamadıkları için bir şekilde hedef almaktaydılar ve bu onların gözünde çok câzip bir fırsat oldu. Bir taşla birçok kuş vurmuş olacaklardı. Hem bir taraftan NTV’yi iyice etkisizleştireceklerdi. Diğer taraftan yaratmak istedikleri o korku atmosferini, yani Muhsin Yazıcıoğlu gibi bir siyâsetçiyi bile öldürtebilen bir yapı ve bu yapının medya ayağı gibi bir hava yaratacaklardı. Bu arada tabii birçok kişisel hesap falan da vardı. Sonunda rezil oldular, ama Türkiye’de öyle oluyor biliyorsunuz Tam da rezil olmuyorsunuz. Yaptığınız yanınıza kâr kalıyor. Özür dilediler, tamam. Ondan sonra da bir şey yapmadılar. Ne o gazeteciyi işten attılar, ne başka bir şey yaptılar. Normal şartlarda o yayından sonra Taraf gazetesinin, yani çok abartılı gelebilir ama kendini feshetmesi bile bence doğru olurdu. İnsan içine çıkmamaları, çıkamamaları lâzımdı; ama bir şey olmamış gibi devam ettiler. Hatta Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’in CNN Türk’te “Tecrübe Konuşuyor” diye bir programları vardı. Tam bu helikopter olayından sonra Taraf gazetesinin imajı iyice kötülemişken, Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’ı çıkardılar. Orada “İşte böyle, ama şöyle vs.” filan deyip, yine Ahmet Altan “Ama savcılar da bunu niye dosyaya koyuyorlar? Demek ki bir şey var” demekten hâlâ geri kalamadı. Çünkü tam olarak bu olayı kabullenemediler. Yani bu rezâleti kabullenemediler. Bu rezâleti gerçek anlamıyla kabul etmeleri, başka yaptıkları yayınlar hakkında da başka birtakım yüzleşmeleri yapmalarını gerekli kılacaktı. Yapmadılar. Bu benim gördüğüm, en abes gazetecilik skandallarından birisi. Bizzat bir şekilde içerisine dâhil olduğumuz bir şey. Ben de Ahmet Altan’ın “NTV ve gazetecilik” yazısına karşı bir yazı yazdım o tarihte, “Ahmet Altan ve gazetecilik” diye ve orada, onun en önemli özelliği olarak, o yazısında ve bütün o süreçte kibrin öne çıktığını, bizi küçümseyerek, Mirgün’ü, beni, diğer NTV çalışanlarını ve NTV’yi küçümseyerek ve kendisinin o Fethullahçılar’ın yetiştirmesi, sarsıcı haberler uzmanı muhabirini alabildiğine önemseyerek yaptığı şeyin ne kadar yanlış olduğunu kendimizce anlatmaya çalıştık. Sonra ne oldu? Önce Taraf gazetesinden Ahmet Altan ve Yasemin Çongar ayrıldılar. Daha sonra Taraf gazetesi etkisini iyice yitirdi ve daha sonra da devlet tarafından kapatıldı. Mehmet Baransu hâlâ içeride. Ahmet Altan hâlâ içeride. Tabii ki Ahmet Altan’a yapılanlar çok abes. Değişik yayınlarda da bunu dile getirdim. Bunlar, bu tür hatâlar ceza mahkemelerinin konusu olabilecek olaylar değil. Bunlar tamâmen gazetecilerin kendi aralarında tartışacakları ahlâkî bir mesele. Normal şartlarda böyle büyük bir hatâyı yapan, göz göre göre bu kadar saçma bir hatâ yapan kişinin, bu işi bir şekilde bırakması ya da iddiasız bir şekilde, sessiz, sâkin bir şekilde kenara çekilmesi gerekirdi. Bunu yapmadılar. Sonra, o tarihte birlikte hareket ettikleri Recep Tayyip Erdoğan, bu olaydan belli bir süre sonra onları çok kişisel olarak, özellikle Ahmet Altan’ı –Mehmet Baransu olayını çok fazla bilmiyorum, açıkçası çok da fazla umurumda değil; çünkü Mehmet Baransu bambaşka bir olaydı– ama Ahmet Altan, Türkiye’nin en iyi yazarlarından birisi ve gazeteciliği de çok çekirdekten yapmış birisi. Bütün yaptığı hatâlara rağmen Ahmet Altan’ın cezaevinde olmasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel bir talebi olduğuna adım gibi eminim. Dolayısıyla haksız bir şekilde içeride tutulduğunu çok iyi biliyorum. Ama bu olayın, bu olayı yapabilecek kadar, böyle bir saçmalığı yapabilecek kadar –nasıl söyleyeyim? Tam kelimeyi de bulamıyorum ama– böyle bir güç sarhoşluğu vardı o tarihlerde Taraf gazetesinde. Haber yaptıkları haberin arkasından ses geliyordu. Birileri içeri giriyordu, birileri işini kaybediyordu vs. ve bu olaydan sonra da büyük bir ihtimalle NTV’nin kapısına kilit vurulmasını beklemişlerdi. Ama olmadı. Çok basit bir şekilde, o saatlerin Greenwich saati olduğunu gösterdiğimiz anda her şey bitti. Tabii burada Büyük Birlik Partisi ve Muhsin Yazıcıoğlu olayı var. Yani bu hayâtını kaybeden kişi çok sıradan birisi değil ve ona çok inanmış, ona bağlı, çok sert bir kitlesi var. Dolayısıyla yaptıkları çok riskli bir şeydi. Hepimizi, NTV’yi, NTV çalışanlarını, Türk-İslâm ülkücüleri diye tâbir edilen, Büyük Birlik Partisi’nin tabanına hedef gösterdiler. Çok riskli bir şeydi. Yani gerçekten güvenlik alanında da çok riskli bir şeydi. Bunu da o sarhoşlukla tabii ki çok fazla önemsemedikleri anlaşılıyor. Bu arada geçen yaptığım “Gomaşinen”de de bahsetmiştim; Muhsin Yazıcıoğlu’nu kişisel olarak da tanıyan ve belli bir hukuku olan da birisiydim, bir gazeteciydim çok eski zamandan beri. Tanıdığım, tanıştığım, kendisiyle defalarca röportaj yapmış birisiydim ve hayatını kaybetmesinden de gerçek anlamda, samîmî bir şekilde çok üzülmüş birisiydim ve bu olayın, bir de böyle bir şey olunca işler tam anlamıyla karıştı. Hattâ ben o sabahı tekrar hatırlıyorum. Vapurda gazeteye, Taraf gazetesine bakıp neye uğradığımı şaşırdım. Anlamadım. Yani önce bir bakıyorsunuz, nedir bu filan diye bakıyorsunuz. Önce bakıyorsunuz helikopter, şu bu… Sonra bakıyorsunuz, NTV, sizin de kurumunuz… Böyle bir skandaldı. Rezâlet bir olaydı. Kapandı, ama kapanmadı. En azından ben “Gomaşinen”de bunu bir kere daha açmış not düşeyim. O tarihte sıcağı sıcağına T24’te Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın’ın “Helikopteri NTV mi düşürdü ya da Taraf, Türk düşmanı bir ABD projesi mi?” diye bir yazısı var. Çok iyi bir yazıydı. Bu haberin yalan olduğu daha kanıtlanmamıştı, henüz o şeyi bulmamıştık NTV olarak. Ama Doğan’ın o yazısı da zâten normal bir akıl yürütmeyle bu haberin haber olmadığını, yalan olduğunu orada göstermişti. Ama çok sayıda kişi, Taraf’ın yaptıklarını önemseyen, oradan Türkiye’nin demokratikleştiğini vs. sanan birçok kişi, bizden, “Ya abi, kapatın bu olayı, çok da büyütmeyin… tamam özür dilediler… artık daha ne istiyorsunuz?’’ deyip, olayın gerçek sonuçlarının hayâta geçmesini engellemek için bayağı bir çaba sarf ettiler ve onlar da en azından bir süre için başarılı oldular. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler…
2244 Son dakika haberi Yazıcıoğlu davasında sanık iki eski asker dinlendi Eski iki asker helikopterden parça söktüklerine dair iddiaları kabul etmedi Büyük Birlik Partisi kurucu genel başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüne ilişkin helikopter kazası ve olayla ilgili soruşturmalara FETÖ müdahalesinin... Yazıcıoğlu davasında sanık iki eski asker dinlendiEski iki asker helikopterden parça söktüklerine dair iddiaları kabul etmediKAHRAMANMARAŞ - Büyük Birlik Partisi kurucu genel başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüne ilişkin helikopter kazası ve olayla ilgili soruşturmalara FETÖ müdahalesinin araştırılması için açılan 19 sanıklı davanın üçüncü duruşması görüldü. Duruşmada eski Astsubay Üstçavuş Aydın Özsıcak ve eski Pilot Yarbay Davut Uçum, helikopterden parça söktüklerine dair iddiaları kabul etmedi. Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya, Yazıcıoğlu'nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu, oğlu, avukatları ve sınırlı sayıda vatandaş katıldı. Duruşmada 15 Temmuz darbe girişiminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele saldıran darbeci askerlerin arasındaki eski Astsubay Üstçavuş Aydın Özsıcak ve darbe girişimi akşamı 2 polisi şehit eden suikast timini taşıyan Pilot Yarbay Davut Uçum sanık olarak Terör Örgütü'nün darbe teşebbüsü sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik suikast girişimi ve 2 polisin şehit edilmesine ilişkin davada müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılan Astsubay Aydın Özsıcak ile eski Yarbay Davut Uçum hakkında helikopter kazasında Yazıcıoğlu ile hayatını kaybeden 5 kişi arasında bulunan gazeteci İsmail Güneş'in eşi Yasemin Güneş tarafından 18 Temmuz 2016'da kaza kırım ekibinde yer aldıkları ve helikopterden parça çalanlar arasında oldukları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmuştu. Eski Yarbay Davut Uçum ve Astsubay Aydın Özsıcak, yaptıkları savunmada Yazıcıoğlu'nun helikopterinin 25 Mart 2009'da düştüğünü, kendilerinin ise 4 gün sonra 29 Mart'ta Genelkurmay tarafından yazılan emirle kaza kırım ekibi olarak gittiğini, helikopterden parça söktüklerine dair iddiaları kabul etmediklerini, bunun teknik olarak mümkün olmadığını, haklarında isnat edilen suçlamaların hiçbirisini kabul etmediklerini söylediler. Özsıcak, helikopterden parça sökmediğini ve incelerken görüntülendiği sözünü tekrar ederek, helikopterin o şartlarda uçmaması gerektiğini, büyük bir hata yapıldığını ifade etti. Diğer sanıklar da haklarında isnat edilen suçlamaları kabul etmeyerek beraatlarını talep 12 saat süren duruşma, dosyadaki eksikliklerin tamamlanması ve Yazıcıoğlu'nun avukatlarından Kemal Yavuz'un ağabeyinin ölümü nedeniyle 14, 15, 16 Şubat 2022 tarihlerine ertelendi. Aydın'da miras nedeniyle akrabalar arasında çıkan kavgada 6 kişi yaralandı Söke'de elektrik akımına kapılan kişi yaşam mücadelesini kaybetti Eren Bülbül'ü korurken 41 kurşunla şehit olan Astsubay Ferhat Gedik'in kabrine 41 Türk bayrağı dikildi Kaynak İHA Fetullahçı Terör Örgütü, Muhsin Yazıcıoğlu, Astsubay, Aydın, 3. Sayfa, Genel, Güncel, Son Dakika Son Dakika › Genel › Son dakika Yazıcıoğlu davasında sanık iki eski asker dinlendi - Son Dakika Bu haber İhlas Haber Ajansı tarafından hazırlanmış olup habere tarafından hiçbir editöryal müdahalede bulunulmamıştır. İhlas Haber Ajansı tarafından hazırlanan bütün haberler sitemizde hazırlandığı şekliyle otomatik servis edilmektedir. Bu nedenle haberin hukuki muhatabı İhlas Haber Ajansı kurumudur. Son Dakika
Türk siyasetinin önemli isimlerinden Muhsin Yazıcıoğlu, 2009 yılında Kahramanmaraş'ta helikopter düşmesi sonucu hayatını kaybetmiş, siyaset dünyasını ve sevenlerini adeta yasa boğmuştu. "İki saniye sonrasına garantimiz olmayan bir hayatımız için fırıldak olmaya gerek yok." diyen Yazıcıoğlu'nun hakkında "Muhsin Yazıcıoğlu'nun doğum günü ne zaman, ne zaman doğdu?" soru başlıkları merak konusu oldu. İşte, Muhsin Yazıcıoğlu'nun biyografisi...MUHSİN YAZICIOĞLU'NUN DOĞUM GÜNÜ NE ZAMAN, NE ZAMAN DOĞDU? MUHSİN YAZICIOĞLU'NUN BİYOGRAFİSİMuhsin Yazıcıoğlu 31 Aralık 1954 yılında Sivas'ta dünyaya geldi. Halit ve Fidan Yazıcıoğlu çiftinin son çocuğu olarak Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Elmalı köyünde dünyaya gelen Yazıcıoğlu, ilk ve orta öğrenimini doğduğu köyde tamamlamasının ardından Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesini kazandı. Lisans eğitimini başarıyla bitiren Yazıcıoğlu, Gülefer Yazıcıoğlu ile hayatlarını birleştirdi. Bu evlilikten Firuze ve Furkan adında iki çocuğu dünyaya atılan Yazıcıoğlu, 1980 yılına kadar Milliyetçi Hareket Partisinde genel başkan müşavirliği yaptı. 12 Eylül 1980'den sonra MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda yargılandı. 5,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl Mamak Cezaevi'nde kaldı. Yazıcıoğlu, 7 Temmuz 1992'de "içinde bulunduğu partinin siyasî anlayışıyla uyuşamadığı" gerekçesiyle beş milletvekili arkadaşı ile beraber MÇP'den ayrıldı.[kaynak belirtilmeli] 29 Ocak 1993'te, MÇP'den ayrılan bir grup arkadaşı ile beraber Büyük Birlik Partisini BBP kurdu ve partinin genel başkanı Aralık 1995 tarihinde yapılan erken genel seçimlerde ANAP-BBP ittifakından 20. dönem Sivas milletvekili olarak yeniden TBMM'ye giren Yazıcıoğlu, 28 Şubat 1996 yılında ANAP'tan istifa ederek, Büyük Birlik Partisi'ne döndü. 8 Ekim 2000 tarihindeki 4., 20 Temmuz 2003 tarihli 5. ve 30 Nisan 2006 tarihli 6. Olağan ve 15 Nisan 2007 tarihli 2. Olağanüstü Büyük Kurultaylarda yeniden genel başkan Temmuz 2007 seçimlerinde Sivas'tan bağımsız milletvekili olarak TBMM'ye girdi ve seçimlerden önce bıraktığı BBP genel başkanlığına tekrar Yazıcıoğlu, 2009'da yerel seçimler için memleketin birçok köşesine giderek mitingler yapıyordu. Kahramanmaraş'ın Çağlayancerit ilçesinde gerçekleştirdiği mitingin ardından ekonomik zorluklara rağmen kiralanan helikopterle Yozgat'ın Yerköy ilesine gitmek için helikoptere bindi. Yazıcıoğlu'nun içindeki helikopter 25 Mart 2009'da Göksun ilçesi kırsalına düştü. Yazıcıoğlu ve beraberindeki 6 kişi vefat etti. Etiketler muhsin yazıcıoğlu
muhsin yazıcıoğlu iki saniye sonra